....
🎶🎶
Bölüm şarkısı
Sertab Erener - Geçer🎶🎶
Önceki bölümü de güncelledim. O yüzden bu bölümü atlamayın sakın 🥰
Keyifli okumalar~
....
Yeni odamın tavanı haritalarla kaplıydı. Metro haritaları, deniz haritaları, dünya coğrafyası. Annemin daha genç yaşta buradan gitmek istediği çok belliydi. Nevresimin içinden telefonumun mide bulandırıcı alarmı yükseldiğinde çoktan uyanmıştım, uzak köşedeki güneş sistemi posterine bakarak gece gördüğüm rüyayı düşünüyordum. Gezegenlerin resmen ışıldadığına yemin edebilirdim ama bu, pencereden sızan ışığın bir oyunu olmalıydı. Sabahlar günün en sevdiğim saatleri. Chanyeol'e tutunabildiğim yegâne zamanlar. Gözlerimi kapatıp yüzünü yanı başımda hayal edebiliyorum. Tam olarak neye benzediğini, onun yanında olmanın nasıl hissettirdiğini düşleyebiliyorum. Çünkü uyandığımda her ne olursa olsun, Chanyeol uyuduğumda hep benimle. Şu ana dek. Çünkü artık gözleri mora dönüyor.
Seoul'e geleli iki hafta oldu ve artık Chanyeol'u görmek, rüyada ya da gerçekte, tam bir işkence. Dün gece o sevdiğim düşünceli erkek olmuş olabilir ama bugün okula gittiğimde bambaşka biri olacağından eminim.
Chanyeol hep beni koruyup kollayan erkek olmuştu. Önce beni düşünen. Geçen sene rüyalarımda Tayland'da olduğumuzu, fillere bindiğimizi, uzun kuyruklu teknelerle masmavi sularda dolaştığımızı, plajdan günbatımı izlediğimizi görüyordum. Kusursuz, güzel ve tasasızdı, yemek zamanları hariç: Chanyeol benim için önceden her şeyin tadına bakıyor, içinde fıstık olup olmadığını kontrol ediyordu çünkü uyanıkken bile aldırış etmediğim kabuklu yemiş alerjim vardı. Her seferinde abartılı şekilde iç çekiyordum ama içten içe bana kendimi seviliyor ve güvende hissettiriyordu. Şimdiyse korkunç hissediyorum. Onu, her gün bana yokmuşum gibi davranırken görmek... Sanki ben hiç var olmamışım gibi onu başka biriyle izlemek...
Alarmı kapatmak için süründüm ve kendimi teslimiyet içinde yatağa geri attım, yastıkla kafamın etrafını sardım. Sinirle yastıkları yumrukladım, sonra yataktan kalktım, gri sweetshirt'imi giydim ve annemin makyaj masasının aynasında kendime baktım. Karamel rengi saçlarım o kadar dağınıktı ki üstü açık arabayla araba yıkatmaya gitmişim gibi her bir tutam ayrı yöne doğru çıkıyordu ve gözlerim, sabah ışığında yeşille bal rengi arası bir renkte, parlak ve yoğundu.
"Bunu gerçekten de aşman gerek," dedim.
Babamın mutfağa giderken kahve içmeden önceki boğuk sesiyle, "Uyandın mı böcek?" deyişini duydum. "Uyanık olduğunu biliyorum. Kendi kendine konuştuğunu duyabiliyorum."
Asi saç tellerimi taradım ve merdivenlerden hızla üç kat aşağıdaki mutfağa indim. İçeri girdiğim sırada babamın büyük mutfak tezgahında oturmuş, gazetesini açmak üzere olduğunu gördüm.
"Günaydın," dedim, eğilip yanağına minik bir öpücük kondurarak. Sonra da aynı şeyi Mongryong'un şişko yüzüne yapmak için masanın altına eğildim. Mongryong, dudaklarım tüylü ve buruşuk derisine değdiğinde gözlerini zor kırpıştırdı.
Köşedeki kahve makinesi atıp homurdanmaya başladı, onun yanına gidip lezzetli kokuyu içime çektim.
Babam köşe yazılarını okurken kafasını bile kaldırmadan, "İyi uyudun mu?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Dream || ChanBaek
Dla nastolatków"Yakında görüşürüz," dedim. Bu bize özgü, birbirimizi yeniden bulacağımızı düşündüren, neredeyse batıl bir alışkanlıktı. "Yakında görüşürüz," dedi sonunda içini çekerek ve gözlerim yavaşça kapandı. ----- Başlangıç Tarihi : 27 Haziran 2020 ----- Bu h...