■ 3. Bölüm ■

246 17 3
                                    

Multimediadaki şarkı Ceren'in dinlediği şarkı <3
--------------
Herkes gibi sınıfa girdim. Daha önce -tripliyken- oturduğum sıraya oturdum ve pencereden dışarı bakmaya başladım. "Selam." Arkamdan gelen kız sesiyle birlikte o tarafa döndüm. "Selam." Gülümseyip yanıma oturdu. Kız mavi gözlü kumral saçlı benim boylarımda zayıf çok tatlı bir kızdı. "Ben Gizem, sen yeni gelmişsin sanırım sınıfa. Merhaba demek için gelmiştim."

"Ben de Ceren

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ben de Ceren. Memnun oldum." Gülümseyip elini sıktım."Gizem, Çağan'ı gördün mü?" Gizem'in arkasından gelen sesle o yöne baktık. Gizem ile kardeş olduklarını tahmin ettiğim bir çocuk bize doğru yaklaştı. Oldukça mavi gözlü, beyaz tenli ve sarı saçlıydı. Kesinlikle ama kesinlikle bu çocuk tam bir serseriydi. Felaket bela kokuları almıştım

"Ben ne bileyim Çağan'ı ya, git Ezgi'ye sor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ben ne bileyim Çağan'ı ya, git Ezgi'ye sor." Gizem çocuğu
-evet hâlâ adını bilmiyorum- azarladı daha sonra bana döndü. Gizem ile eş zamanlı olarak çocuk da bana döndü ve kaşlarını çattı. Allah'ım bugün bende birşey mi var? Kendimden şüphe mi ediyorum? Evet. Kendimden şüphe ediyorum çünkü bugün herkes bana bir kusurum varmış gibi bakıyor. Hayır anlamadığım şu, neden hep erkekler? Neden? Gizem de bana bakıyor ama kaşlarını çatmıyor, tekrar tekrar beni süzmüyor. Ben çok mu egoluyum acaba? Kendimi gözden geçirmem lazım. Kesinlikle.

"Tamam gidiyorum ben." Çocuk yanımızdan ayrılırken cebinden birşey düşürdü.

"Mustafa dikkat et koçum." Yine adını bilmediğim bir çocuk -muhtemelen bu Çağan dediği çocuk- yanına geldi ve düşürdüğü şeyi ona verdi.

Oğlanın adı Mustafaymış. Tamam herkesi yavaş yavaş öğreneceksin Ceren sabret kızım sabret. Ders zili çaldığında herkes sınıflara gelmişti. Bizimkiler de tabii. Bizimkiler?

Volkan'ı da iyice benimsemiştim. Ya da bizimsemiştim mi demeliyim? Her neyse işte ondan.

Ders aralarında kantine inip sohbet ediyorduk. Ders dediğime bakmayın her hoca kendini bize tanıttı, yeni hoca gelmiş, bu yılki biyoloji hocası değişmiş, yani Nergis'in babası artık yeni biyoloji hocamızmış. Biz yeni geldik, kendimizi tanıttık. Klasik okul dönemi başlangıcı klişeleri işte bütün günümüz böyle geçti.

En son okuldan babama dans kursundan sonra bir arkadaşım da kalacağımı, yemek işini yarına ertelememiz gerektiğini söyledim. Kabul etti. Ve şu an babam beni eve bırakıp oradan da annemle beraber amcamlara geçecekmiş. Yengem Filiz yeni doğum yaptı ve biraz sıkıntıkarı var. Doğum sonrası depresyon mu deniyor? 
Ondan dolayı annem bir süre orada kalacak, eğer herhangi bir aksilik çıkmazsa babam eve gelecek. Umarım çıkmaz.

Eve gidip duş aldım, üstüme haki renkte bol bir tulum giydim, saçlarımı topuz yaptım ve kenarlardan minik saç tutamları çıkardım, böyle daha doğal duruyordum. Bir sırt çantası alıp içine yedek kıyafet koydum. Dans kursundan çıktıktan sonra da, spor salonundan çıkmış gibi terli olabiliyorduk ve bunun içinde kursta kabinler ve duşlar vardı. Daha önce orada hiç komple duş almadım. Sadece bazen çok rahatsız olduğum için saçımı yıkıyordum.

Hazırlanıp çıktım ve Nergis'e mesaj attım,

Kime: Çiçeğim
"Nergis ben çıktım, buradan tramvayla Talas'a giderim. Kurs bittikten sonra da Volkan'lara gideriz." Anında cevap geldi.

"'lara' sı fazla güzelim Volkan'a gidiyoruz. Volkan tek yaşıyor. Ayrıca Volkan senin dans kursuna gittiğini biliyor çünkü babası o dans kursunun sahibi." Tarık Saygın. Volkan Saygın. Evet tahmin etmeliydim. Ama edemedim. Aptal kafam. Kendimi sorgulamayı bırakıp hızla tramvay durağına ilerledim, bu arada ben Kayseri'de yaşıyorum. Aslında babam İzmir'li yani bende İzmirliyim. Annem, dedem anneannem falan buradalar, babaannem ve dedem çok uzun zaman önce trafik kazasında ölmüşler. Tramvay geldiği gibi bindim ve boş bir yere oturdum kulağıma kulaklığımı takıp, rastgele bir şarkı açtım. Şöyle diyordu şarkı, "Eskiye dalıyor gözüm, dalmasında ne yapsın..." Ve devam ediyordu, "Bugün günlerden o gün, sanki döndün ayaktasın..." 1 yıl önce bugün, Ozan'dan ayrıldığım gündü arkadaşlar. Ama artık atlattım. Yine de o kadar anımız vardı ki. "Bak güneş batıyor işte bir gün daha yakınız," diyordu tekrar şarkı. "Bu yağmur sensin işte oradasın gökyüzünde..." Tramvayın penceresinden gökyüzüne baktım. Sonra birşey oldu beni şoka sokan birşey. Oradan, gökyüzünden bir meteor düştü dünyaya. Sanki başka bir yerde bir yıldız kaydı. Ve bunu gördüm. Evet gördüm.
Kendi gözlerimle gördüm. Ancak o kadar minikti ki neredeyse görünmezdi. Birkaç durak sonra tramvaydan indim. Dans kursuna ilerlerken bir yandan şarkının sözlerine anlam yüklemeye çalışıyordum...

"Aklıma düşüyor yüzün gülümser gibi, ayrılışın." Ve devam ediyordu yine,

"Sayılı zaman değil, müebbet yalnızlığım." Ben yalnız değildim ki. Kendimleydim, her zamanki gibi.

Yanımda Nergis va Hakan olmasa ben kendimi boşlukta hissederdim sanırım. Ama kendimi düşüneceğim artık. Toparlanacağım. Her yıkımımdan sonra tam olarak toparlanamadım aslında.

Bazen düşünüyorum; Dünyaya geliş amacım ne? Kimlerin hayatında ne şekilde yerim olacak? Evrende ne kadar yer kapılıyorum? Hangi hayata dokunacağım? Bir doktor olup hayat mı kurtaracağım? Bir avukat olup insanların haklarını mı savunacağım? Kime yardımım dokunacak? Bu sorular çoğalıp gidiyor. Farkettiniz mi; bu sorularım hep başkalarıyla ilgili, hep başkalarının hayatını kurtarmak, onlara ne şekilde yardım etmemle hatta etmemizle ilgili. Şöyle bir düşünsenize, en son ne zaman kendimizi düşündük? En son ne zaman kendimiz için birşey yaptık? Çok acılar çektik, acınızın ne olduğunu bilmiyorum. Annenizi kaybetmiş olabilirsiniz, babanızı, sevdiğiniz insanı, ailenizi... Ancak biz  farkında değiliz, bunları düşünürken aslında soyut bir labirentte kendimizi kaybettik ve bulmaya çalışıyoruz. Belki fiziksel olarak buradayız, ama ruhumuz bizi arıyor, ruhumuz kendini arıyor,"BEN BURADAYIM." Diyor size,"GÖR BENİ." Diyor. Ruhunuz size kendini göstermeye çalışıyor. Bomboş bir odada kendimizi arıyoruz. Hiç bilmiyoruz ki biz başkalarını düşünürken, onları ararken kendimizi kaybettik.

Hayatımıza kimler girdi, kimler çıktı, ne şekilde girdi, ne şekilde çıktı... Oysa bunların hiçbiri önemli değil. Şimdi git aynaya bak, o yansıma var ya, uğrunda binlerin ölebileceği o değerli yansıma. O harabe olmuş, ruhu sönmüş yansıma. Onu sadece sen düzeltebilirsin bunu biliyorsun değil mi? Sence de artık biraz bencillik etmenin vakti gelmedi mi? Biraz kendini düzeltmenin vakti gelmedi mi? Biraz kendine vakit ayırmanın zamanı değil mi şimdi? Biliyor musun? Geç bile kaldın. Git kendine yeni kıyafetler al. Odanı düzenle. Makyaj yap, bakım yap kendine. O güzelim ruhu mahvetme. Hiçbir şey için üzülme. Şu an hayatımızda olan kişiler yarın olmayabilir. Bugünü yaşa, geçmişi bırak,geleceği düşünme... Sadece bugünü yaşa. Bugün elinde olan şeyler yarın elinde olmayabilir. Sadece kendini düşün. Kendini, ruhunu, kalbini sonuna kadar hisset. Şimdi kendine bir söz vermeni istiyorum,ne olursa olsun, herşeyini kaybetsen bile kendini kaybetmeyeceksin. Senden kendin için bir söz istiyorum başka hiç kimse için değil...
Kendini kaybetmeyeceksin,
Ruhunun seni bulmasına izin vereceksin.
O karanlık odadan çıkacaksın,
Kendinle vakit geçireceksin.
----------------
Evet efendiiiiim tekrardan karşınızdayım. ^^

Arada bir edebiyat yapıyorum evet agsfdhdj

Lütfen bölüm yorumu yapııın

Bir de şey ben bölüm biriktiriyorum, yarın da 4. Bölümü yayımlarım muhtemelen.

Kendinize iyi bakııın 🙌

MÜDÜR ODASI (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin