| Kurşun ~ 1. Bölüm • Görev |
'Bakmak gerekmez, görmek gerekir.'
*Güneşin olmadığı bir Dünya, ne kadar kötü olabilir ki?*
...
"Güneş, Kerem Hoca seni bekliyor." dedi, kafeteryaya gelen Deniz. Ben henüz cevap vermeden, Deniz çoktan gelip masama oturmuştu bile. Kafamı salladım ve ayağa kalktım.
"Allah Allah, hayrola?" dedim hafif bir kuşkuyla. Dudak büzdü ve bilmem dercesine omuz silkti. İçime çektiğim hastane kokusunu, ciğerlerimden geri boşalttım ve sandalyemi geri çekip, masadan ayrıldım. Seri adımlarla kafeteryadan çıkıp, karşıdaki asansöre doğru ilerledim. Benimle birlikte iki kişinin daha binmesiyle birlikte, sırayla katlara bastık. Ben sekizinci kata basarken, diğer iki kişi aynı kata, altıncı kata basmıştı.
Sabırla beklemeye devam ederken, çok geçmeden asansörün kapıları açıldı ve içeridekiler asansörden çıktı. Kimse binmeyince, asansör tekrar kapandı ve sekizinci kata, çok geçmeden geldi. Kapıların tekrar açılmasıyla, tereddüt etmeden indim ve Kerem Hoca'nın odasına doğru seri adımlarla ilerlemeye başladım. Danışmanın oradan bana gülümseyen Ayşe'ye tebessüm edip, ardından kendimi geri topladım ve kapıya iki kere tıklattım. Gel komutunu alınca, tereddüt etmeden içeri girdim. Kerem Hocayı görme umuduyla girdiğim odada, Kerem Hoca dışında dört kişi daha vardı. Bunların kim olduğunu bilmiyordum, ama üniformalarına ve rütbelerine bakılacak olursa, asker oldukları belliydi.
"Hah, hoş geldin Güneş. Ben de tam senden bahsediyordum." dedi babacan bir tavırla gülümseyerek. Samimiyetten uzak, saygı sunan bir tebessümle karşılık verdikten sonra, birkaç adım attım. Oturan askerlerden ikisi kalkmaya yeltenince, elimle engelledim. "Gerek yok, oturabilirsiniz." dedim tebessümle. İkisi de kafalarını sallayıp, oturdu. Ben de karşımdaki kırk yaşlarının sonuna doğru gelmiş, saçlarına hafif hafif aklar düşmüş, babacan tavırlarıyla herkesin sevdiği başhekim Kerem Hoca'ya döndüm.
"Güneş, kızım seni neden çağırdığımı merak ediyorsundur." dedi, sorudan ziyade teyit eden bir tonda. Hafifçe başımı sallayarak karşılık verdim.
"Kızım bu askerler, cepheden geliyor. Yani anlayacağın, özel harekât timleri." dedi gurur duyan bir duruş sergileyerek. Sonuçta ülkemizin askerleriydiler. Ben birşey demeden, Kerem Hoca devam etti.
"Kızım, biliyorum askeri doktor değilsin. Ama cephede doktor eksiği var. Geçen ay üç doktor meslektaşımız şehit düşmüş. Askeri doktor alamıyorlar, şuan için çok zor. Senin bölümünde başarılı bir doktor olduğunu herkes gibi ben de biliyorum ve bu şanlı göreve, seni seçiyorum. Eğer sen de kabul edersen, mesleğinin devamını cephede yapacaksın. Orada özel kurulmuş, gizli r hastane var. Seni oraya sevk etmeyi düşünüyorum. Yalnızca ben değil, devletimiz de güvenilebilir doktorlar arıyor. Bir süreliğine, en azından askeri doktor gelene kadar, bu şanlı görevi üstlenmeyi kabul eder misin?" ciddi ve gururlu duran mimikleri benim ciddiyetime ciddiyet katmıştı. Böyle bir şanlı görevi kim kabul etmezdi ki? Neden askeri doktor şuan gelemiyor, merak etsem de sormadım. Duruşumu dikleştirdim ve ellerimi birbirine bağlayarak, başımla onayladım.
"Bir doktor, her yerde doktordur ve can kurtarmak zorundadır. Ben doktorluk gibi bir mesleği seçerken, görev yapacağım yerleri düşünmedim. Bir doktorun görevi neyse, yeri de orasıdır. Doktor olmak benim için gurursa, askerimin canını kurtarmak, hayli hayli gururdur. Bu şanlı görevi, tüm gayretim ve çabamla üstlenmeye hazırım hocam. Siz nasıl uygun gördüyseniz..." dedim dik duruşumdan ödün vermeyerek, hafif bir gurur tebessümüyle. Kerem Hocanın yüzündeki tebessüm, aldığı kararın ve yaptığı seçimin ne kadar doğru olduğunu belirten bir tebessümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'Kurşun'
AcciónMrs.'🌙 ... 'Silah kurşunu ateşledi ve bir kişiye isabet etti; ama tüm Türkiye yandı...' İki bedenin tek can hakkı vardı... Çünkü birine birşey olsa, diğerinin canı yanacaktı... Abisinden, canından yaralı olan bir kızın; bir askere olan aşkı... ...