Annemin telefonundaki alarm sesine uyandım. Mutfaktan hafif sesler geliyordu. Sanırım annem bize kahvaltı hazırlıyordu. Sofra da olmamız için son on beş dakikamız kalmıştı. Yataktan çıkmamak için harcadığım zamana bayılıyordum. Babam lavaboya gitmek için benden daha hızlı davrandı. Ağzımda tuhaf bir tat açlığın verdiği koku içimi bulandırmaya yetiyordu. Artık zamanı gelmişti.Kahvaltıya gitmeden önce yüzümü yıkamam gerekiyordu. Yorganı üzerimden sağ elim ile yana attım. Yatağın tüm büyüsü gitmiş gibiydi. Kalktım o ince uzun koridorda lavaboya yürümeye başladım. Ve ardından tuvalet kapısında babamla denk geldik.
Babam kapıyı açar açmaz sanki düşmanıymışım gibi bana bakıyordu. Geniş omuzlu, esmer, 1.89 boyunda kolları kalın, sadece tek bir eli suratımı komple kavrayacak kadar geniş ve büyük elleri vardı. Ve üzerinde T-shirt i bile yoktu. Göğüs kasları sanki bir çelik yeleği anımsatıyordu. Vücudunda daha hala geçmeyen kurşun izleri şarampol parçaların izleri onu yenilmez bir adam yapıyordu sanki. Babam benim süper kahramanımdı ve sokaktaki yürüyüşü bütün herkesi korkutmasına yetiyordu. Sert ve agresif oluşunun asıl sebebi emekli albay odluğu içindi.
Belirli süre tuvalet kapısında dona kalmıştık. Sol kaşı yukarı doğru kalkık hafif bir tebessümle
- Yine geç kalmayacaksın değil mi ?
Diye sordu.
Babamın birazcık da olsa tebessüm etmesi sanırım aramızdaki buzulları eritmesine yetmişti. Yinede ürkek bir tavırla
- Hemen yüzümü yıkayıp sofraya oturacağım.
Dedim.
Tuvalate geçip ellerimi lavabonun üzerine koydum. Ve musluğu açtım. Aynaya bakarken yine aynı şey oldu. Sanırım ayna tüm gerçekleri yansıtıyordu. Benim ne kadar çelimsiz ve çaresiz olduğumu yüzümdeki ifadeden yansıtıyordu. Avuçlarıma doldurduğum suyu kendime gelebilmek için suratıma vurdum. Aynı şeyi bir daha tekrarladım gözlerim kapatıp suyun gözlerimi yakacağını düşünmüştüm. Tekrardan kafamı kaldırarak aynaya baktım.
Sanki aynadaki yüzüm, bana bir şeyler söylemek istiyordu. Fakat dili yokmuş gibi bana bön bön bakıyordu.
Peki aynalarda dil yok muydu ?
Bizler ayna karşısında konuşurken, onlarda konuşmaz mıydı ?
Babamın bana sekizinci yaş günümde doğum günü hediyesi olarak aldığı. Siyah sağ üst düğmesine basıldığı zaman yeşil ışığı olan, emekli dedelerimizin genellikle kullandığı kolumdaki casio marka saate baktım. Sofraya oturmama 3 dakika kalmıştı. Apar topar duşa kabin kapısındaki plastik askılığın üzerindeki havluyu alıp yüzümü kuruladım. Bu sefer o havluyu suratımda tutup beklemeyecektim. Çünkü babam bana o nadiren attığı tebessüm benim günümün güzel geçmesine bile yeterdi. Hemen lavabodan çıkıp oturma odasında bulunan yemek masasının önüne geçtim. Sofra muntazam görünüyordu. Babamın sağ çaprazın da bulunan sandalye ye geçtim. Soframızda bir kural vardı. Babamın askerliğinden kalan alışkanlığı olan ALLAHA hamd ederek dua etmesiydi.
- Hamd olsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete. Hadi afiyet olsun .
Dedi.
Ve kahvaltımızı yapmaya başladık. Sofradaki sessizlik iştahımı kapatmaya yetmişti.
- Müsadenizle diyerek sofradan kalktım.
Odama geçip çantamı hazırlamaya başladım. Bugün en sevdiğim tarih dersi vardı, Tarih dersi kitabımın ve defterimin kap rengi bile farklıydı. Kitap ve defterimi hiç eskitmeyecek düzgün bir şekilde kullanıyordum. İçine yazı yazarken bile kullandığım kalem renkleri diğer kullandığım kalemlere göre daha bir fosforlu ve daha göze batıcı renkler kullanıyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SiHiR
ParanormalHayatta başaramayacağınız hiç birşey yoktur. İmkansızlığı karamsarlığı yaratan bizleriz. İstedikten sonra bütün zamanı elinize alıp oynayabilirsiniz. Hikayemde Mavi diye geçiyorum. Tüm başımdan geçen olaylar, benim doğumumla başlıyor. Fakat doğumda...