eğer kendiniz için bir iyilik yapmak isterseniz bu bölümü -yazarın da tavsiyesiyle- Keaton Henson'ın No Witnesses şarkısı eşliğinde okuyun. ilginiz için teşekkürler '◡'
10 yıl sonra
Namjoon ayakta dikilirken sızlanıyordu, dizleri onu protesto eder gibiydi.
"Bu şey için çok yaşlıyım," diye homurdandı, boş bira kutusunu kaptı. "Ben gideceğim, sen geliyor musun?"
Jeongguk başını salladı, yüzünde yumuşak bir gülümseme vardı. “Sen önden git, Hyung. Bu gece öksürerek ciğerlerini çıkartmanı istemiyorum. ”
Namjoon dilini şıklattı. “Jisung ile aylık gezinizi yapmayı unutmayın, hastalık artık çocuğunun futbolda kıçını tekmelemesini engellemeyecektir.”
Jeongguk kıkırdadı. "Nasıl unutabilirim."
Namjoonla vedalaştı ve ayağa kalkmadan önce onun gitmesini izledi. Sırtını kıtlattı ve bu hafta içinde masörünü ziyaret etmeyi aklının bir köşesine not etti. Bu yıl ılık havalı bir kış geçirdikleri için bu sıralar Yanghwa Köprüsü'ne yürüyüş yapmaktan hoşlanıyordu. Artık hiçbir şey beklemeden yürüyüşü yapıyordu. O, eskisi kadar gözü kara değildi, yıllar ona bir iki şey öğretmişti.
Kocasıyla olan ayrılığı güzel değildi. Onu birçok şeyle suçlamıştı, Jeongguk'un duruşmasında bütün taleplerini sıraladı, aldı ve yine aldı, bütün umudunu kesmişti. Jeongguk elbette her şeyini ona verdi. O zamanlar daha fazla boş hissetmiyordu ve Jimin onunla neşesini de götürdükten sonra maddi şeyler hiçbir şey ifade etmiyordu. Jeongguk'un Jisung'u tekrar görebilmesi yıllar aldı, kendisini daha iyi anladığı yıllardı. Kaderini kabul ettiği yıllar.
Jeongguk'un pişman olduğu tek bir şey vardı ve eski kocası ona nedenini sorsa asla cevaplayamayacaktı. Jimin hakkında konuşmak çok acı vericiydi, yarası çok tazeydi. Ruh eşleri hakkında konuşsaydı ona kim inanırdı ki? Öğrenmeye de çalışmadı Jeongguk.
Ve şimdi, uzun yıllar kendi başına yaşadıktan sonra, Jeongguk güvenle hayatıyla barıştığını söyleyebilirdi. Zaman ona anlayış verdi ve onunla başa çıkmak için nedenlerini: oğlu, köpeği ve Namjoon. Artık göğe öfkeyle bağırmıyordu.
Beklemedi.
Jeongguk köprüye umuttan daha çok bir alışkanlıkla yürüdü. Anılar gelip geçiyordu ve şimdi hepsini daha dün gibi tanıyacağını düşünüyordu ancak zihninin, bazen henüz bilmediği yerleri yeniden ziyaret etmesi onu şaşırtıyordu. Acıyı daha katlanılabilir hale getirmede yardımı dokunuyordu. On yıl geçmişte durmuş olsa bile hayatının devam etmesine yardımcı oluyordu.
Han Nehri, kış ışığında her zamanki gibi metalik görünüyor ve denize karışmak için aceleyle akıyordu. Jeongguk her yıl olduğu gibi, Jimin'in iyi olup olmadığını merak ediyordu.
Jeongguk gibi hatırlıyor muydu acaba.
"Beni hatırlıyor musun sevgilim?" Jeongguk rüzgâra sordu. Kırılgan sağlığına dikkat ederek, fularını boynuna doladı.
Esinti soğuk bir okşamayla yanaklarına dokundu ve Jeongguk derin bir nefes verdi, nefesi beyaz bir bulut gibiydi.
“Beni seni sevdiğim gibi seviyor musun?” diye mırıldandı, gözleri ufuktaydı.
"Seviyorum"
Jeongguk donmuştu. Kalbi göğsüne çarpıyordu, umut göğsünü doldururken onu nefessiz bırakmıştı. Gerçekçi rüyalarının bir parçası olmasından korkarak yavaşça arkasını döndü.
"Jimin?"
Jimin ona doğru yürüdü ve tam önünde durdu. Görünüşe göre zaman onu da değiştirmişti. Saçında beyazlar, gözlerinin ve ağzının etrafında kırışık çizgiler vardı. Yıllar önce orada olmayan bir çift gözlük de vardı.
O çok güzeldi, hala Jeongguk'un istediği gibiydi.
Jeongguk ağlayacağını düşünüyordu ama kahkahaları kendini serbest bıraktı, kapsama dışıydı. Jimin de gülümsüyordu, gülüşü Jeongguk'un yanaklarına kadar uzanmıştı. Gözleriyle izin istedi, Jeongguk hemen başını sallamıştı. Jimin saf bir öpücüğü paylaşana kadar dudaklarını yaklaştırdı, sadece Jeongguk'un bileceği bir tadı vardı.
“Çok uzun sürdüğü için özür dilerim,” diye mırıldandı Jimin, Jeongguk’un kolları arasında.
"Evine hoşgeldin."
Jeongguk ona sıkıca sarıldı, bir daha asla bırakmamak için.
ʚ ɞ
ilk çevirimi bitirmiş olmanın mutluluğunu ve hikayenin burukluğunu aynı anda yaşıyorum.
çok hoştu, değil mi?
her türden insanın kalbine dokunabilecek bir hikayeydi.
evet, kavuştular ama birbirlerine geç kalmışlardı. beraber yaşayabilecekleri onca yıl yabancı hayatlara sığıntı gibi ayak uydurmaya çalışırken harcandı.
bir hikaye bazen okuyana bir araya getirilmiş cümlelerden daha fazlasını anlatır. umarım anlamışsınızdır. ve tekrar tekrar, hayata geç kalmayın dostlar. çünkü 'hayat kısa ve kuşlar uçuyor'
sizleri seviyorum, zamanın kıymetini bilenlerden olun.
kucak dolusu sevgiler,
-yunis ‧₊˚✧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tarde - jikook [çeviri]
Fanfiction"Gün yok, zaman yok Tanık yok, suç yok" -Keaton Henson - No Witnesses Jungkook'un istediği tek şey oydu, sadece adını biliyor olması önemli değildi. The owner is this story is @PinkBTS on AO3