Jeongguk...
"Jeongguk!"
Kulaklarına ulaşan Namjoon'un kalın sesinin zihninde yankı yapması 1 dakika sürmüştü. Yavaşça gözlerini kırptı, beyni geçmişe dönmeyi reddediyordu. O anıları özlüyordu artık. Geçmişe dönüp baktığında kendisini farklı zaman dilimlerinde görmüştü ve hepsinde de Jimin yanındaydı. Jimin'i öptüğü anlar şimdiye kadar en acı veren ama en değerli anlarıydı.
"İyi misin?" diye sordu Namjoon "Solgun görünüyorsun. Aslında... Berbat görünüyorsun. "
Jeongguk yalan söylemeyi düşünmüştü ancak ona ait olmayan bir geçmiş ve artık daha fazla içinde bulunmak istemediği şu anki zamandan çok bunalmıştı. Avuç içlerini yüzüne doğru götürdü, çoktan yaşaran gözlerine şaşırmıştı. Gördükleriyle ürken Namjoon yavaşça yanına yaklaşıp elini arkadaşının sırtına yerleştirdi.
"Jisung'la mı ilgili?" endişeyle sordu.
Burnunu çekip gözlerini silerken kafasını iki yana salladı.
"Ruh eşimi buldum," dedi boğuk bir sesle. Tekrar ağlamamak için dudaklarını ısırdı. Omzundaki el aşağıya kaydı. İç çekmeler eşliğinde tavana bakıp derin nefesler aldı.
"Sen... sen emin misin?"
Jeongguk başıyla onayladı. "Buramda hissediyorum," dedi gömeleğinin kumaşını sıkıca tutup kalbini gösterirken. "Ben sadece... hissediyorum."
"Ben... artık var olmadıklarını sanıyordum," dedi Namjoon ve kaşlarını çattı. "Ama sen evlisin, üstelik-- Jisung var."
"Ben ne yapacağım?" diye sordu. Elleri Namjoon'un kolunu buldu."Ne yapmalıyım, Namjoon?"
Namjoon dudaklarını yalayıp kafasını salladı.
"Bilmiyorum."
ʚ ɞ
Aylar geçti ve Jeongguk gün geçtikçe huzursuzlaşmıştı. Uyuyamıyordu. Yiyemiyordu. Yaptığı tek şey Jimin'i düşünmekti. Hayatını, ruh eşini beklemeye adamaya karar verdiği önemli gün buna değmezdi.
Kocası elini Jeongguk'un yüzüne yerleştirmiş işte geçirdiği günü hakkında bir şeyler söylüyordu. Jeongguk onu bir eliyle itti. Dayanamıyordu, onu çoktan aldatıyormuş gibi hissediyordu.
Kocası, Jeongguk'un vitaminleri zorla yutmasını sağlayarak, "Bugünlerde iş çok stresli olmalı" dedi.
"Bu seni kendine getirecektir."
Jeongguk bunu daha fazla sürdüremiyordu. Böyle yaşamaya devam edemeyeceğinden emindi.
Jimin'in karısı arayıp Jimin'in gözlerinin altındaki koyu halkalardan endişe duyduğunu söylediğinde Jeongguk'un kocası, Jimin'in de aynı vitaminlerden kullanmasını tavsiye etmişti. Jeongguk kararını vermişti.
ʚ ɞ
Yanghwa Köprüsü'nde buluşmayı kabul etmişlerdi.
İlk Jeongguk gelmişti ve eski benliğinin gölgesini de kendiyle getirmişti. Jimin, bir grup insanın arkasından geldiğinde, oldukça büyük bir ceketle boğulur gibiyken ondan daha iyi görünmüyordu. Uzun bi süre zıt taraflardan bakıştılar, insanlar aralarından geçip gidiyordu. Hatıralar Jeongguk'un zihnini sular altında bıraktığında belki de bunun büyük bir hata olduğunu düşünmek için kendine zaman tanımadan bir adım attı.
Ancak ortada buluştuklarında ve ilk kez kucaklaştıklarında hiçbir şey Jeongguk'u bunun böyle olması gerektiği konusunda ikna edemezdi. O Jimin'e sıkıca sarılıp göğsüne saklamak için doğmamıştı- birbirlerinin evi değillerdi artık.
Jimin titriyordu, belki soğuktan. Belki kaderlerinin ağırlığı sürdürülemeyecek kadar büyük olduğundan. Belki de yaptıkları şeyin doğru hissettirmesine rağmen yanlış olmasından dolayı.
"Seni özledim." Jeongguk mırıldandı, sözcükleri içinde tutması mümkün değildi.
Onlar kader mahkumuydu.
ʚ ɞ
Jimin'e düşmek nefes almak kadar kolaydı ve Jeongguk bu durumdan nefret ederken aynı zamanda onu seviyordu.
Jeongguk'un düşlerini istila ediyordu, o uyanık olmasa bile. Birbirlerini sonuna kadar sevebilmekte özgür olmaları için gökyüzüne kaleler inşaa ettiği alternatif gerçekler vardı. Birbirlerini gözüne bakmak için gizli toplantılara ve çocuklarının oyunlarına başvurmak zorunda olmadıkları gerçekler.
Jeongguk daha önce hiç olmamış bir şekilde, hiç bitmeyen bir ihtiyaç duyuyordu. Jimin'in dolgun dudakları ve yumuşacık yanakları ile delicesine aşıktı, abayı yakmıştı. Onun, Jisung'u büyük bir özenle dinleyişine de. Ve o sürekli hayal ediyordu... hayal ediyordu. Kendisine, bu dudakları öpüp Jimin'in ellerini tutabileceği bir dünya hayal ediyordu, sadece bunu yapmayı düşünmesine bile izin verilmediği bir yerde uyanmasına rağmen.
Gittikçe asabileşiyordu, hiçbir şeyin yolunda gitmediği bu dünya onu hayal kırıklığına uğratıyordu. Geceleri uyanıktı daima, sonunda Jimin'i sevmesine izin verileceği yolları, kimsenin incinmeyeceği yolları düşünüp duruyordu. Düşünmesi ne kadar zor da olsa başarısız oluyordu her defasında. Onlar için bir çıkış yolu, sonunda mutlu olacakları bir yer yoktu. Çıkmaz bir sokaktaydı ve Jeongguk kötü şansına lanet etti, ruh eşi ona gelmişti üstelik. Ama artık çok geçti.
Kapana kısılmıştı.
ʚ ɞ
burnumun ucu sızlıyor.
kalbim buruk çeviriyorum hikayeyi.
( ಡ︿ಡ)hikayenin başında angst var ama ruh eşleri eninde sonunda birbirlerini bulacaktır değil mi?
bunun için okumaya devam edin. gidecek çok uzun bir yolumuz olduğu söylenemez ama bu gideceğimiz bir yol olduğu gerçeğini de değiştirmiyor.
gözyaşlarınızı sona saklayın, onlara ihtiyacınız olacak ᵕ᷄≀ ̠˘᷅
bu arada minik yıldıza dokunmayı da es geçmeyin kuzular, sizi seviyorumˎ₍•ʚ•₎ˏ
-yunis ‧₊˚✧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tarde - jikook [çeviri]
Fanfiction"Gün yok, zaman yok Tanık yok, suç yok" -Keaton Henson - No Witnesses Jungkook'un istediği tek şey oydu, sadece adını biliyor olması önemli değildi. The owner is this story is @PinkBTS on AO3