Açelya bir iç çekip toz mavi şalını arkaya attı ve sırtını siyah arabaya yasladı. Ev misafir doluydu ve her gence olduğu gibi ona da çocuklara bakma görevi verilmişti. Kafaları telefon, savaş ve öldürmek gibi şeylerle kaplı olan bu çocuklara seksek oynamayı öğretiyordu. Küçükken güzel anılar biriktirmişti bu basit oyunda. Özlediği günler geride kalmış, çocukluğunu süsleyen arkadaşları farklı yerlere dağılmıştı.
Yaş ortalamaları altı olan çocuklarla uğraşmak gerçekten zordu. Çizgiye bastıklarını söylediğinde ağlıyordu bazıları ve bundan gerçekten çok sıkılmıştı.
Yanına, onun gibi arabaya yaslanan oğlanı fark ettiğinde sırtını dikleştirdi. Ona uzatılan kola dolu bardağı eline aldı ve konuştu.
"Babamın burada olduğunu fark etmesi ne kadar sürer sence?"
Oğlan omuz silkti.
"Emin değilim. Ama o zamana kadar anın tadını çıkaracağım."
"Mert çizgiye bastın!"
"Ya ama abla!"
"Aması yok. Kenara geç bakalım."
Oğlan kızı dirseğiyle dürttü.
"Sen de oynasana."
"Geç dalganı."
"Ciddiyim, hadi."
"Artık çocuk değilim Tarık."
"16 yaşındasın."
"Benden büyükmüşsün gibi konuşuyorsun."
"Büyüğüm."
"İki aycık."
Ortam bir süreliğine sessizleşmişken kız biraz da çekinerek başını oğlanın koluna yasladı.
"Yarın taşınacağınıza hâlâ inanamıyorum."
Tarık kolunu kızın arkasından geçirdi ve omzuna sardı. Şu an oldukça tehlikeli bir pozisyondu bu. Açelya'nın babası sıkı bir adamdı, kız panik yapmamak için kendini zorluyordu.
"Küçükken ne çok oynardık." dedi Tarık. Taşınmakla ilgili konuşmak, ortamı depresif bir duruma sokmak istemiyordu. "Seni hep yenerdim."
"Hiç de bile. Bu oyunun kraliçesi bendim."
"Hatırla, yenerdim."
"Balık hafızalı mısın sen?"
"İstersen kanıtlayayım."
Kız sırıttı.
"Pekala." Çocuklardan taşı aldı ve oğlana verdi. "Kanıtla bakalım, ne kadar iyisin."
Sırıtarak yere Açelya tarafından çizilmiş, simetrisi neredeyse mükemmel olan oyunun başlangıcına geçti ve taşı ilk kareye attı. Bir kere sektiğinde binanın girişinden konuşma sesleri duyulmaya başlamıştı. Anlaşılan Tarık'ın ailesi dışarı çıkıyor Açelya'nınkiler de onları geçiriyordu.
Tarık durdu ve kıza yaklaştı.
"Başka zamana kaldı artık. Hey oradaki baban mı?"
"Ne? Nerede?"
Dudaklarını kızın yanağına hızlıca bastırdı ve gülerek binanın merdivenlerine doğru kaçtı.
"Tarık!" dedi kız sesi sona doğru zayıflarken. Yüzü kızarmış, sinirlenmişti ona. Bir anda öpemezdi öyle. Bunu bir yerde anlatma potansiyeline sahip çocuklar vardı orada. Başı derde girebilir, azar işitebilirdi.
Yine de yüreğinde küçük bir çiçeğin açtığı hissine karşı koyamamıştı.