"Bize geldikleri gün o çakal sana yaklaşmadı, değil mi?"
"Hayır elbette baba. Ayrıca ona öyle deme. Arkadaşım sonuçta."
Adam sigarasının dumanını araba camından dışarı üfledi ve konuştu.
"Erkekten arkadaş olmaz."
"Biz birlikte büyüdük. Hem ne diye endişe ediyorsun ki? Zaten gittiler."
Genç kız boğazında oluşan yumruyu göz ardı etti ve derin bir nefes aldı.
"Nereden geliyor bu sevdan anlamıyorum. Liseye geçmeden önce bir kızla arkadaş olup olmadığını hatırlayamıyorum bile."
"Kızlar sıkıcı. Şimdi birkaç tane var çünkü ne zaman bir erkekle konuşmaya çalışsam yakıştığımızı filan söylüyorlar. Çok aptalca."
"Konuşma sende."
Kız bıkkınca önüne döndü. Babasını seviyordu. Çok seviyordu. Yıllardır haftanın altı günü sabahtan akşama kadar onlar için çalışıyordu babası. Onu üzmek, daha fazla strese sokmak istemiyordu. Yine de Tarık'la sohbet etmeyi, gülüşünü izlemeyi çok seviyordu. Bunları düşünürken arka koltukta oturan annesi öne doğru eğildi ve sessizce konuştu.
"Bana bak, bugün fazla yanaşmayın. Onun yerine kardeşinle ilgilen. Babanın üzerinde yeterince yük var."
"Tamam tamam. Biliyorum."
Birazdan aylar önce taşınmış olan oğlanı tekrar görecekti. İkisinin de ailesi birbirlerinin sohbetlerini ve fikirlerini sevdiğinden iyi anlaşıyorlardı. Bir de annesi komşularından ayrılamazdı. Bu nedenle bugün iki aile ormanda piknik yapmak üzere plan yapmışlardı.
Alana geldiklerinde Açelya arabadan indi ve gerindi. Görünüşe göre Tarıklar henüz gelmemişti. Arabanın bagajını açtı ve eşyaları piknik masasına taşımaya başladı.
"Açelya su bidonlarını getir." dedi annesi.
"Taşıyamam ben onu."
"Toplam yirmi kilo bir şey. Taşırsın hadi. Gitmişken kardeşine de bak uyanmış mı. Uyanıksa buraya getir."
"Tamam."
Kız arabanın arka kapısını açtı ve minik battaniyelere sarılı bebeğin yüzüne baktı. Henüz uyanmamıştı. Geri dönüp bagajın önüne geldi ve bidonlardan birini eline aldı. Diğerini de öteki eline alacakken bileğinde bir el hissetti.
"Yardım edeyim?"
Tarık'ı görmesiyle gelen gülümseme hissini bastırdı ve iki bidonu da kaldırdı.
"Gerek yok."
Kız yürümeye başlamışken oğlan önünü kesti.
"Ver işte birini, inat etme."
Açelya bundan kurtulamayacağını biliyordu. Ayrıca bidonlar ona ağır gelmişti. Sol elindekini oğlana verdi ve masaya doğru ilerlerken konuştu.
"Ne biçim uzamışsın. Ben kısa kaldım."
"Sen de uzarsın."
"Kızlarda öyle olmuyor."
"Boş ver, bu halin gayet şirin."
Oğlanın sırıtan yüzüne bakıp utanarak yarım ağız gülümsedi.
"Yeni eviniz nasıl?"
"Eskisi gibi değil."
"Bahçeliymiş diye duydum, güzel olmalı. Arkadaş edindin mi?"
"Üç beş tane var, var da hepsi şımartılmış, istedikleri yapılmadıkça kavga çıkaran çocuklar. Kimse benimle seksek oynamıyor Açelya."
Kız kıkırdadı. Ellerindekileri bıraktıktan sonra masaya geçtiler.
Oğlan kıza fazla yakın oturuyordu. Kız önce biri bakıyor mu diye etrafa bakındı ardından oğlanı dürtükledi.
"Biraz şu tarafa kaysana Tarık."
"Neden ki?"
"Çünkü oturduğun yerin adı Açelya'nın dibi."
Oğlan başını masaya yatırdı.
"Ben halimden memnunum."
Kızın masada duran elini yavaşça kavradı.
"Seni özledim."
Açelya kızardı.
"Tarık yapma.."
"Baban mangalla annen de etle uğraşıyor. Buraya bakan yok."
"Olsun, ayıp."
Tarık gülümseyerek masadan kalktı ve konuştu.
"Aklıma gelmişken gidip babana yardım edeyim. Gözüne girmem gerek, değil mi?"
Duydukları kızı güldürmüştü.
"Tabi, git sen."