HÜKÜM 2: "GALİP"

127 26 66
                                    

Ocak, 2023 / Belirsiz

Kaderimizin doğduğumuz anda çoktan belirlenmiş olduğu söylenirdi ancak ben bunun tam anlamıyla doğru olduğuna inanmıyordum. Evet, kaderimiz önceden yazılır ve hayata geldiğimiz andan itibaren işlenmeye başlardı. Benim düşüncemdeki tek fark ise bu yazılı kâğıdın, bizim avuçlarımızın içine bırakılmış olduğuna inanmamdı. Bilincimiz yerine oturdukça kendi elimize bırakılmış kaderimizin yazıları da daha belirgin olurdu. Her geçen gün biraz daha netleşirdi ve okunabilir hâle geldiğinde yazılabilir hâle de gelirdi.

Demek istediğim... Aklımız başına gelmeden önce yaşamak zorunda kaldığımız olaylar bizden bağımsızdı lâkin kendimizi ve dünyayı tanımaya başladığımızda artık o kâğıda kendimiz de bir şeyler karalamaya başlayabilirdik. İstersek bizden gizlenmiş bir kalemle, istersek önümüze çıkan bir kömürle, gerekirse de kendi tırnaklarımızı kullanarak akıttığımız kanımızla... Önemli olan bu denli büyük bir adımı atabilecek kadar cesur, zeki ya da aptal olmaktı.

Bana sorarsanız ben gereken üç özelliği de aynı anda taşıyordum. Hatta daha spesifik olursam bu özelliklerin üçünün de bir arada bulunmadığı ruhların bir bok becerebileceğini sanmıyordum. Onlar kendi kaderlerine boyun eğerek hayatın onlara sunduklarından ileri gidemeyecek kadar yüreksizlerdi. Bazen istediğini, bazen istediğinden daha fazlasını, bazen de yalnızca hayatını kazanabilmek için tırnaklarını çıkarmayı öğrenmeliydin. Öğrenmek zorundaydın. Aksi takdirde bir ruh değil, yalnızca bir kukladan ibaret kalırdın. Ve bu hâline o kadar alışırdın ki artık değiştirmeyi bile dileyemezdin.

Uzun bir süre kukla olduğumu itiraf edebilirdim. Ruhum benden koparılmış, avuçlarımın içlerine bırakılmış yazgım acımasızca elimden alınmıştı. Onlara sahip olan kişi ne dediyse, ne istediyse, ne bildiyse ondan ibaret bir hâldeydim; kendime ait düşüncelerim, hislerim, benliğim bile olamamıştı. Sonra bir gün, bir şey oldu. Bütün bu ıstıraba katlanmamı sağlayan etken, artık yoktu. Gerçeklerin bilincine varmamla zincirlerimi kırarak uzaklara koşmam arasında ise yalnızca birkaç hafta vardı. O andan sonra da bir daha asla, hiçbir koşulda eskiye geri dönmeyeceğime yemin etmiştim. Bugün, bu hâlde olmamın sebebi o yemindi.

"Ne istiyorsun?"

Bu iki kelimenin ağzımdan çıkabilmesi için geçen süre ağzımdan çıkışı kadar kısa olmadı zira duyduğum isim bütün mantıklı düşünme yetimi benden uzaklaştırırken aynı zamanda da geçmişin tozlu sayfalarını kaldırmama sebebiyet vermişti. Görüşümü bulanıklaştıran tozlar dağıldığında zihnim hâlâ bazı pürüzlere ev sahipliği yapmaktaydı.

O âna dek, onlar kim olduğumu öğrenene dek, bir şansım vardı, buradan kaçabilmek adına epey bir umutluydum ancak kimliğimi bilmeleri her şeyi daha da kötü hâle getirecekti. Çünkü ben Karaca Vâris'tim. Kara Vâris'in biricik kızı, Vâris Holding'in tek varisi. Komik, öyle değil mi? Hayal bile edemeyeceğim büyüklükte bir güce sahip olabilirdim, dudaklarımın arasından dökülen her bir kelime birer silaha dönüşebilirdi lâkin ben buradaydım. Yıllardır olduğu gibi canımı kurtarmak için çıkış yolları arıyordum. Babama, kendi babasından kalan ve sırasını bana devretmeyi bekleyen o gücün tutsağıydım. En büyük düşmanım, kendi kanımdı.

"Cevabı zaten biliyorsun."

Karşıma geçmiş, zaferin kendi ellerinde olduğunu adı gibi iyi bilen ifadesiyle bana bakarken yüzüne yumruğumu geçirmeyi öyle çok istemiştim ki o an. Beni köşeye sıkıştırdığını fark edişinin gururunu yaşadığını gözlerinden okuyabiliyor ve kafamın içinde ona türlü işkenceler yapmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Bu yaşıma gelene dek birçok şey başarmıştım, yalnızca duygularımı kontrol etmekte hâlâ güçlük çekiyordum ve bu durum da, her ne kadar itiraf etmek istemesem de, Karlos gibi zeki insanlara kullanabilecekleri bir açık veriyordu.

HÜKÜM (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin