Silah

245 23 0
                                    


Makine seslerinin doldurduğu alandaydı yine. Yapılan silahları inceliyordu ve çalışanlara yapılması gerekenleri hatırlatıyordu. O sırada zorda olsa yaklaşan adım sesler duymuştu. Arkasını döndüğünde babasıyla birlikte birkaç kişiyi görmüştü. Yine klasik duruyorlardı. Uzaktan bakıldığında bile kötü işlerde oldukları anlaşılacak, serseri havasında kişiler. Bir iş için geldikleri ortadaydı. Bu sefer ne olacağını merak ediyordu.

"Jonathan bu kişiler Los Angeles'tan geliyorlar. Üretimini yapamadığımız sayılı silahlarda birine sahipler. İşleri daha da büyütebilmek için, iki tarafı da ilgilendiriyor. Çevremiz geniş olduğu için o silahları onlardan alarak biz satacağız. İki tarafta kazanmış olacak ama burada sana büyük bir görev düşüyor. Silahları getirmek biraz sıkıntı olacak gibi. Bu yüzden onlar ülkelerine döndükten sonra ardından seninde gitmeni istiyorum. Planı daha sonra ayrıntılı bir şekilde anlatacağım. Sorun olmaz, değil mi?" En sonda yöneltilen bir soru değildi. Sadece bir onaylama bekliyordu.

Jonathan Jeno yapmak zorundaydı. Herkese karşı gelebilirdi ama babasına asla. Çünkü kendi sonunu hazırlamış bile olabilirdi. Onların arasında normal bir baba, oğul ilişkisi yoktu. Yıllar sonra daha çok patron, çalışan ilişkisine dönüşmüştü.

Babasına başıyla bir onay vermişti. Bu yanında bulunan adamların gülümsemelerinin genişlemesine sebep olmuştu. Belki de en tehlikeli kısımdan kurtulmuşlardı. Yakalanma ihtimali olan kişi kendileri değildi. Kuyuya atılan kişi Jeno'ydu. O kuyudan hatasız çıkması gereken kişi de oydu.

Bu önemli bir işti. Diğerlerine göz dağı vermek için konuşan babasının yüksek sesini duymuştu.

"Dünya çapında piyasada 550 milyondan fazla ateşli silah var. Bu her 12 kişiden birinin ateşli silahı olduğu anlamına geliyor. Tek soru; Diğer 11'i nasıl silahlandırırız? Biz bunun için çalışıyoruz. Zenginin fakiri ezdiği bir dünyadansa, güçlünün zayıfı ezdiği bir dünya tercih ederim. Aslında herkes silahlandığında konu daha farklı olacak. Tecrübe ve şans konuşacak." Aslında konuşacak şey ölüm olacaktı. Kimsenin yaşayamayacağı bir dünya istiyorlardı. Kendileri bile nefes alacak fırsat bulamayacaktı. Açlıkla yüzleşeceklerdi. Çünkü insanlar birçok şey olmadan yaşayabilirdi. Yiyecek ve su olmadan, insanoğlu bir hiçti. Vücudun bile çoğu sudan oluşurken, onsuz yaşamak düşünülemezdi bile.

Peki herkesin silahlandığı bir dünya hayal edin. En ufak bir şeyde bile insanlar ölecekti. Su ve yiyecek yüzünden ölen kişi sayısı milyonları geçecektir. Belki de bu sayı milyara ulaşacak ve insan ırkı tehlikeye girecekti. Onlar bunları düşünmüyordu. Sadece kendi kazanacakları parayı düşünüyorlardı. Jeno farkındaydı, babasının kendi ile çeliştiğinin.

"Zenginin fakiri ezdiği bir dünyadansa, güçlünün zayıfı ezdiği bir dünya tercih ederim." Bunu söylemişti Jasiel. Kendi zenginlik istiyordu. Peki amacına ulaştığında zenginliği bir fayda edecek miydi? Para denilen şey bir ateş parçasıyla bile kül olurdu. Aslında değersiz olan şeyi, değerli kılan bizdik. Asıl değerli olan kendimizi ise değersiz kılan yine bizdik.

O alanda bulunan herkes sözlerden sonra daha çok kendilerine gelmiş gibiydiler. Çalışanların azalan hızı yine artmıştı. Makineler bile hızlanmış hissi veriyordu Jeno'ya. Oysa onlar hissetmez ve duyamazlardı. Beynin oynadığı kısa bir oyun denebilirdi buna. Çünkü insanların oynadığı oyunlar gibi, beynimizde bize oyunlar oynardı. Ne kadar zeki olursak olalım en az birine yenilirdik.

Geldikleri yoldan geri dönen insanlara bakıyordu. Yanına gelen bedeni bile fark edememişti. Sadece o konuştuğunda kendine gelmiş ve dinlemeye başlamıştı. Babasının yakınında olan adamlarında biriydi. Ona işi kısaca anlatacak olan oydu demek ki.

İlk önce bir silah uzatarak başlamıştı konuşmasına. Silah yanında kolayca taşınacak türdendi ama yakın mesafede oldukça etkiliydi.

"Herhangi bir sorun olursa bu silahla kendini koruyabilirsin. Özelliklerini anlatmama gerek yok. Çünkü sen oldukça iyi biliyorsun." Biliyordu. Küçüklüğünden beri silahlar hakkında her şeyi öğrenmişti.

"Buradan Los Angeles'a gideceksin ama silahlar ile direkt buraya gelmen mümkün değil. Bu yüzden orada bir tren çalışanı ile anlaştık. Aldığın silahlar trene yerleştirilecek ve San Diego'ya kadar gelecek. Orasının Meksika sınırına yakın olduğunu biliyorsun ve asıl kısımda orada başlıyor. Trenden alınan kutular bir soğutucu araca konulacak. Daha az dikkat çekecektir. Çünkü silahların soğukta götürüleceğini düşünmez polisler. Derecesi silahlara zarar vermeyecek şekilde ayarlanacak. Meksika sınırında birkaç adamımız bekliyor olacak. Orayı geçtikten sonra sorun yok. Önemli olan Amerika'da uzun süre kalmamak ve yakalanmamak.

O gördüğün adamlar bugün akşam saatlerinde geri dönecek. Sen de yarın sabah erkenden yola çıkacaksın. Tüm her şeyi hallederek hemen oradan dönmen gerekiyor. Ondan sonraki günün sabahını görmemeliyiz. Yoksa iş sıkıntıya binebilir. Ne kadar kısa, o kadar iyi. Bunu unutma.

Oldukça gizli bir iş olacak. Bu yüzden bir engel çıkacağını düşünmüyoruz. Her ihtimale karşı dikkatli olamanızı söyledi, babanız Bay Jasiel. Umarım kusursuz bir iş olur." Umarım diye geçirmişti içinden ama kusursuz olacağına inanmıyordu. Sadece karşısına bir engel çıkmasını istemiyordu. Babası ölene kadar başına bir problem gelmeden ilerlemeliydi. Sonrasında kaçması için büyük bir fırsatı olacaktı. Ne zaman öleceğini bilmiyordu ama doktorlar çok uzun yaşamayacağını söylemişti. Bundan babasının haberi yoktu. Bu yüzden rahat ve kararlı ilerlemeye devam ediyordu.

Jonathan Jeno söylememekte kararlıydı. Ölümüne yinede üzülecekti ama şöyle bir şey vardı ki, ölüme kimse engel olamazdı. Hiç olmazsa kartelin yok olmasını sağlayabilirdi. Bu daha az insanın ölmesini de sağlardı. Babası her şeyi kendine göre planlamıştı. O olmadan kartel bir hiçti.

Sevdiği birinin sonu, onun başlangıcı olacaktı. Tabii eğer o güne ulaşabilirse...

sen burada bir yabancısın || nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin