Sabah güneşi daha kendini göstermeden çıkmıştı yola. Uçak ile gidecekti. En hızlı yol buydu ve denilene uyuyordu. Yanında bir kişi daha vardı. O da onunla birlikte kuyuya atılmıştı. İşleri kendi başına halletmek hep daha iyiydi onun için. Bu sefer başka biriyle daha rahat hissediyordu. Sanki birbirlerini koruyacaklarmış gibi.
Johnny, Amerikan asıllı biriydi. Dikkat çekmelerini önleyebilecek bir şeydi bu. Hemde gidecekleri yeri iyi biliyordu. Bu büyük bir artıydı. Fazla oyalanmadan ve ortalıkta gezinmeden ulaşabilirlerdi istedikleri yere.
Uçak yolculukları normaldi. İkiside ne uyumuş ne de konuşmuştu. Sadece öylece oturarak gelmişlerdi. İkiside düşüncelerle boğuşuyor gibiydi. Birbirleriyle bağlantılı düşünceler miydi? Yoksa tamamen farklı düşünceler miydi? Tek kelime etmemişlerdi bu konuda, uçaktan indikten sonra da olduğu gibi.
Bir taksiye binerek ilk önce tren istasyonuna gitmişlerdi. Burayı kontrol edip işlerini garantiye almak en iyisiydi. Çok fazla insanın uğramadığı bir istasyondu. İnsanlar genellikle araba ve uçak ile ulaşımı kullanıyorlardı. Aslında trenle seyahat daha güzeldi. Etrafı izleyerek, rahat bir ulaşım imkanıydı. Tarif edilemez bir zevk veriyordu.
Onlara yardım edecek kişiye önceden mesaj atmışlardı ve bir buluşma yeri belirlemişlerdi. Bu yüzden istasyonun beşinci peronuna ilerliyorlardı. O kısmın boş olduğunu ve silahları buradan aktaracaklarını öğrenmişlerdi. Önceden incelemek iyi olurdu. Buluşma için en ideal yerdi.
İnsanlar arasından geçerek ilerlerken Jonathan'ın gözüne bir yüz takılmıştı. Saniyelik olan bir şeydi. Tanıdık görünen bir yüz gördüğünü sanmıştı ama emin de olamıyordu. Hem tanıdık olsa bile, nereden tanıdığını hatırlamıyordu. Aynı zamanda içini bir tedirginliğin işgal ettiğini hissetmişti. Sanki bazı şeyler ters gidecekti. Yakalanmak istemiyordu ama içini doldurmaya devam eden tedirginlik daha fazlası olacağını söylüyordu. İnanmak istemiyordu. Çünkü hata yapması için, beyninin ona oynadığı bir oyun olabilirdi. Yenilmeyecekti.
Sık nefeslerle kendini rahatlatmaya çalışarak ilerlemeye devam etmişti. En sonunda beşinci perona geldiklerinde daha iyi hissediyordu. Etrafta insanlar olmadığı için miydi? Neden olduğu bilmiyordu, bugün birçok şeyin neden olduğunu bilmediği gibi.
Kendine geldiğinde konuşmayı dinlemeye başlamıştı. Onlara yardım edecek kişi kısaca yapılacakları anlatıyordu. Silahları aldıktan sonra gelmeleri gereken saat, nasıl aktarma yapılacağı, silahların nereye konacağı gibi birçok konuya değinmişti. Ayrıca çok fazla konuşan biriydi. Bu konular haricinde boş konuşmaları da olmuştu. Onları dinlememişti bile. Gereksiz ve boş konuşmalara her gün yeterince ev sahipliği yapıyordu. Hapsolduğu yerden çıktığında da duymak istemezdi. Ama hayat hep istediklerimizi bize sunmazdı.
Oradan ayrılırken ve gelirken geçtikleri yollardan geçerken yine tedirgin hissediyordu. Gördüğünü sandığı yüz etrafta yoktu. Normalde duyguları çok ani değişen biri değilken, buna sebep olan kişi kimdi? En çok bunu merak ediyordu.
İstasyondan ayrılarak yürümeye başladıklarında rahatlamıştı. Orada hislerini tetikleyen bir şeyler vardı. Tekrar gitmek bile istemiyordu. Ama bir kez daha gitmeye mecburdu. Dayanabilirdi sonuçta.
Silahları alacakları yer buraya biraz uzaktı ama taksiyle gitmemeleri söylenmişti. Yolun belirli bir kısmını yürüyerek gidecekler, ardından da onları bir araba alacaktı. Jeno birkaç adım önündeki bedeni takip ediyordu. Burayı bilen oydu. Johnny ile çok fazla tanışmışlıkları yoktu ama onun yanında hep güvende hissederdi. Tuhaftı. Sanki aralarında kan bağından bile daha güçlü bir bağ vardı. O da böyle hissediyor muydu, merak ediyordu. Sormak isterdi ama saçmalamaktan korkuyordu. Bu yüzden yine susmayı seçmişti.
İnsanların çok olduğu sokaklardan, az oldukları sokaklara geldiklerinde durmuşlardı. Johnny ona dönerek "burada bekleyeceğiz" demişti. Etraf çok fazla sakindi. En ufak bir sesin bile kolayca duyulabileceği türdendi. Geceleri daha da tüyler ürpertici olduğuna emindi. Normal insanlar için öyleydi. Kendi zaten böyle yerlerde büyümüştü. Alışkındı.
Yine hiç bir kelime etmeden beklemişlerdi. Dakikalar sonra da bir siyah araba önlerine yanaşmıştı. Onlar için olduğu ortadaydı. Vakit kaybetmeden de binmişlerdi. Çocuklara hep tanımadığınız kişilerden bir şey almayın ve onların arabasına binmeyin derlerdi. Bunu büyükler bile yapıyordu. Şu an onların yaptığı gibi. Bir iş için buradalardı. Yine de tanımadıkları insanlardı. Kartellerde güven yoktu. Bu insanlarda bir kartelle anlaşma yapabildiklerine göre aynı sayılırlardı.
Asıl tedirgin olabileceği yerde, bir değişiklik yoktu. Öylece boş boş etrafa bakıyordu. Tüm yol boyunca aynı şekilde sürmüştü. Araba durduğunda ise etrafa bakmıştı. Gelmişlerdi. Sonlarına mı yoksa hayatlarının devamına mı gelmişlerdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen burada bir yabancısın || nomin
FanfictionJonathan Jeno, Meksika'nın en büyük kartellerinden birinin yöneticisinin oğluydu. neocity fest için yazılmıştır.