Hayat

200 18 4
                                    

San Diego'nun merkezine yakın bir yerdeydi. Aradığı Jaehyun ise tam merkezde bir yerde olduğunu söylemişti. Birkaç dakikadır da oturduğu bankta onu bekliyordu. Bulunduğu yerden pek araba geçmiyordu. Ama bu her araba gördüğünde Jaehyun'un arabası sanmasına sebebiyet veriyordu. Etrafa bakmaktan vazgeçip, elleriyle oyalanmaya başladığında yanına bir araba yanaştığını fark etmişti. Gözleri siyah arabaya dönerken cam açılmıştı.

"Jonathan Jeno sen olmalısın, değil mi?" Oturduğu yerden ayağa kalktığında 'evet' demişti. Ardından karşı taraftan başka bir şey beklemeden kapıyı açarak arabaya binmişti.

Araba hareket ettikten bir süre sonra kendine engel olamadan içindekiler söylemişti.

"Üzgünüm." Arabanın hızının biraz yavaşladığını fark etmişti.

"Neden üzgünsün? Olanlarda senin hiçbir suçun yok." Jeno yine başını olumsuz anlamda sallamaya başlamıştı, Johnny'nin bedeninin yanında olduğu gibi.

"Johnny her zaman kötü şeyler yaşadı. Onunla tanıştığımda hayatına son vermek üzereydi. Hep ölmek istediğini söylerdi. Elimden geldiğince yanında oldum ama silah ticareti içerisinde olması bunu zorlaştırıyordu. Bazen bayıldığı haberini alarak hastaneye giderdim. Bazende yanımda bayılırdı. Ama hiçbir zaman olanları hatırlamazdı. O zaten ölmek üzereydi. Daha az acı çekerek öldüyse eğer, sorun yok." Gözlerinden haberi aldığından beri dayanmaya çalışan göz yaşları firar etmişti. Jeno'nun sınırı geçmesini sağladıktan sonra, sevgilisinin yanına gidecekti.

°°°

Jaehyun'un arabasında acil yardım için bulunan çanta sayesinde Jeno'nun yarasını sarmışlardı. Kurşun çıkarılması gerekiyordu ama önceliği sınırı geçmekti. O kadar gergindi ki yarasının acısını bile unutmuştu.

Sınırı babasının adamları sayesinde geçtiğinde, babasına da haber gitmiş olmuştu. Onları ele vermeyi planlamışken böyle bir şey olduğuna şaşırıyordu. Ama bir yandan da iyiydi. Sonuçta kendi de onları yakalatmayı planlıyordu. Başka biri halletmiş olduğundan, üzerinde şüphe olması imkansızdı. Şimdi sadece oğlundan nasıl kurtulabileceğini düşünmeliydi.

Jeno geceyi sınırın yakınlarında onlar için çalışan kişilerin evinde geçirmişti. Evde kalanlardan biri sağlık konusunda eğitimliydi. Zorda olsa evdeki imkanlarla kurşunu çıkarmayı başarmıştı. Bu rahat bir nefes almasını sağlamıştı. Acısı birazda olsa azalmıştı. Yine de bir süre kolunu fazla hareket ettirmemeye çalışacaktı, yaranın daha hızlı iyileşebilmesi için.

Tüm gece aralıklarla uyuyup, uyanmasıyla geçmişti. Güneşin doğuş zamanına kadar uyuduğu süre toplamı bir saati geçmiyordu. Ardından da güneşin yaydığı ışınların gözüne çarpmasından dolayı uyuyamamıştı zaten.

Onun yerine kalkarak kaldığı odadan çıkmıştı. Ortak kullanılan alandaki masanın yanında bulunan sandalyelerden birine oturarak birilerinin uyanmasını beklemeye başlamıştı. O sırada öylece boşluğa dalıp gitmişti. Kapı sesini duyamayacak kadar dalgındı. Önünde sallanılan el onu çıkarmıştı bu transtan.

Elin sahibi dışarıda onu bekleyen bir araba olduğunu söylemişti. Jeno sadece başını sallayarak kalkmıştı oturduğu yerden. Ciddi anlamda tüm yaşam enerjisinin çekildiğini hissediyordu. Tüm yolculuk boyunca bile dışarıya bakmaktan başka bir şey yapmamıştı. Nefes almak bile ona tuhaf geliyordu artık.

Başını hafif hareket etmesine sebep olan şey tekerin patlamasıydı. Diğer tarafa bakarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. O sırada çok severek geldiği tiyatroyu gördü. Tam kapının önünde bir beden ise onların olduğu yere bakıyordu. Siyah şapkalı ve maskeliydi, tıpkı trendeki gördüğü kişi gibi.

sen burada bir yabancısın || nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin