Muhatap derin bir nefes alarak durdu. Henüz başındayken yorulmuştu.
Genç adam, bu yorgunluğa şahit olurken tükendiğini hissetti. Dinlemesi bu denli yıpratıcı iken, yaşanılmış olanların geride nasıl bir enkaz bıraktığını tahmin bile edemiyordu.
Birkaç saniyelik aranın ardından, "Çocukluğunuzu elinizden aldılar..." demiş ve devam edecekken duraksamıştı genç adam. Muhatap, dalgın bir tebessümle bakmıştı ellerine ve genç adam devam etmeden sözü devralmıştı.
"Hayır, onlar hiçbir zaman böyle bir girişimde bulunmadı. Onlar bizim geçmişimizi ve geleceğimizi elimizden almak istediler. Arada kalan ve yıkılan ise çocukluğumuz oldu."
*
Düzenli bir sırayla, getirildikleri odanın başından sonuna kadar bir kuyruk oluşturmaları istenmişti yeni getirilen çocuklardan. Büyük gümüş rengi masanın üstünde, parmak izlerini okuyan sensörler bulunuyor ve bu aletlerin yanında geniş masaya yayılmış onlarca belge duruyordu. İşlemleri halledilen çocuklar başlarındaki bir görevli eşliğinde sınıflarına geri götürülüyordu.
Sıra Sümeyye'ye geldiğinde masanın öbür tarafında oturan adam söylemeden ellerini uzattı. Adam el çabukluğuyla küçük parmakların hepsini tek tek okuyucuya bastırıyor ve bunu yaparken hiç de nazik davranmıyordu. Ardından tutmakta olduğu küçük işaret parmağını bir mühre bastırmış ve üç tane beyaz kağıdın sağ alt köşesine bastırmıştı. Sümeyye parmağına bulanan siyahlığa bakarken başka bir adam omzundan hoyratça çekmiş ve beyaz duvarın önünde fotoğrafını çekmişti. Son olarak masadaki görevli birkaç dosyayla daha ilgilenmiş, belgelerin üzerine bir şeyler yazmış ve Sümeyye'yi göndermişti.
Omzundan tutan görevli eşliğinde koridorda yürürken olan ve biten her şeyi anladığı, kavradığı için bağırmak istiyordu. İsmi uygun olmayanların isimleri değiştirilmiş ve herkese ait yeni belgeler oluşturulmuştu. Yaşları, boyları, kiloları, hangi uyruktan geldikleri, memleketleri, kan grupları... Hepsini öğrenmiş ve bilgileri kendi yasalarına ve dillerine göre düzenlemişlerdi. Durun demek, bağırmak istiyordu. Küçük boyu, kısık sesi olmasa bile yapamayacağı bu eylem başını ağrıtıyordu.
Sınıfa getirildiğinde öğretmen ona sıcacık bir gülümsemeyle bakmış ve saçlarını okşayarak sırasına geçmesini sağlamıştı. Sümeyye için rahatsız edici olan bu iki eylemin ardından sınıfa öğrenciler gelmeye devam etmişti. Önceden bu 'eğitim' tesisinde olan öğrenciler ise hiç çıkmamıştı sınıftan. Sümeyye, onların ilk getirildiği zaman bu uygulamalardan geçtiğini tahmin etmişti. Herkes geldiğinde, getirilmeyen sadece bir öğrenci kalmıştı. Öğretmen sıkıntıyla ellerini burun kemerine götürerek sıkmış ve kaşlarını çatmıştı. Sümeyye bakışlarını sınıfta gezdirince yan tarafındaki sıranın boş olduğunu gördü. Bu Kaşka'nın sırasıydı. Dalgınca boş sıraya bakarken çaprazındaki sırada oturan İlkuş arkasını dönmüş ve kendisine el sallamıştı. Sümeyye karşılık veremeden sınıfın kapısı gürültüyle açılmış ve herkesin bakışları oraya dönmüştü.
Görevli tek eliyle ensesinden tuttuğu Kaşka'yı sertçe içeri itmiş ve bir şey söylemeden geri çıkmıştı. Birkaç kişi dışında tüm çocuklar şaşkınlıklarını gizleyemeden ellerini ağızlarına örtmüş ve endişeyle bakmışlardı ayaktaki çocuğa.
Öğretmen soğukkanlı bir şekilde, ilk gün yaptığı gibi dizlerini kırarak yere çömeldi. Kaşka zeminden başını çevirmiyor ve yumruklarını deli gibi sıkıyordu. Öğretmen eliyle çocuğun çenesini tutarak başını kaldırdı. Sümeyye kalbinin teklediğini hissetti bir anda. Yüzü ifadesiz dursa da kalbi acımıştı bu görüntü karşısında. Kaşka'nın burnu durmaksızın kanıyordu. Dudağının kenarı patlamış ve bir gözünün kenarı şişmişti. Yumruk yaptığı bir elinden zemine kanlar damlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzkıran
Spirituelles"Hayallerimizin rengi maviydi. Özgürlüğü isterdik. Bazen yeşili özlerdik. Tek gördüğümüz kireç tutmuş beton duvarlar olurdu. Güller isterdik, dikenleri olan. Tel örgülerle karşılaşırdık, dikenleri can yakan. En çok sevgi isterdik. Nereden ve nede...