"Bir çeşit soykırımdan bahsediyoruz. Peki bu şartlar altında, özgürlüğün tanımı neydi sizin için?"
Muhatap, konuşmalarının en başında, özgürlükle bağdaştırdığı kelimeyi paylaşmıştı. Şimdi ise genç adam kendisinden bir tanım istiyordu.
"Bir yetkili gelip omzunuzdan tutsa ve sizi tutuklasa, 'ne oluyor?' dersiniz. Size ait olan özgürlüğü haksız yere kısıtlamasına izin vermezsiniz.
Fakat bizim için özgürlük bir hak değil, ayrıcalıktı. Yani, sanki her zaman tutsak kalmalı ve özgürlüğü bu aşağılanmalar sonucu hak etmeliydik.
Böyle bir durumda özgürlük bir ayrıcalık iken, bu ayrıcalığa mazhar olabildiğinde şükür nimetine daha çok sarılıyor insan.
Kısaca özgürlük, attığın her adıma ve aldığın her nefese, hür olduğun için şükretmektir."
*
Genç kadın, tüm bedeni saniyeler içerisinde uyuşturmayı başaran sıvıyı elindeki şırıngaya aktarırken çok hızlıydı. Gümüş rengi masanın üzerindeki eşyalara göz attığında hiçbir şeyin eksik olmadığını gördü. Asistanları güzel iş çıkarıyordu. Az sonra üzerine kan sıçrama ihtimali yüksek olan beyaz önlüğü giydi ve elindeki kullanılmış eldivenleri çıkararak yenilerini taktı. Yüzündeki tıbbi maske ve saçlarını örten koruyucu sayesinde yalnızca gözleri görünüyordu. Korkunç bir heves ve ışıltıyla parlayan bu gözler susuz bir bedevi gibi açlıkla kurbanını gözlüyordu. Az sonra beklediği o çığlık sesleri kulağına ulaştı.
"Hmm" dedi keyifle. "Bu sefer küçük, tatlı bir kız çocuğu..."
Odanın kapısı sert bir şekilde açıldığında, içeriye bir meslektaşı ve iki görevlinin tuttuğu küçük kız girmişti. Küçük kızın ağlarken çıkardığı sese tahammül edemeyen genç kadın, görevlilere hızlı olmalarını söyledi. Böylece küçük kızı odanın ortasındaki ameliyat sedyesinin üzerine yatırıp ellerini iki taraftan tuttuklarında, beyaz önlüklü kadın elindeki şırıngayı meslektaşına uzattı. Bu işe ilk kez bulaşan adam, sedyede çığlık atarak ağlayan küçük kızı sessizce izlerken zorlukla yutkundu. Yine de yanındaki kadına bakmadan eldivenlerinin içinde fazlasıyla terleyen ellerini uzatarak şırıngayı aldı ve sedyeye doğru ilerledi. Küçük kızın yaşlarla dolu gözleri kendisine çevrildiğinde duraksadı. Yirmi yıllık meslek hayatında ilk kez elleri titredi. Bunu gören genç kadının gözlerindeki heves parıltıları daha çok arttı ve gülümsedi.
"Korkuyor musun yoksa? İşi kabul ederken vicdan yapmıyordun. Son anda ufak pürüzler çıkartmamalısın."
Adam kafasını sağa sola sallayarak kendine gelmeye çalıştı. Şırıngayı iki eliyle daha sıkı tuttu. Küçük kızın yardım çığlıklarına karşı kulaklarını tıkadı. O çaresiz bakışları görmezden geldi. İçinden tekrarladı.
'Ben kötü değilim. Sadece vazifemi yapıyorum. Kötü biri değilim.'
Ellerini kaldırdı ve savunmasız bedenin açıkta kalan boynuna uzandı. Boynuna giren iğneyle çığlık sesleri giderek zayıflayan kızın, bir süre sonra gözbebekleri yukarı doğru kaydı. Bayılan küçük beden, elleri altında tam anlamıyla savunmasız kaldı.
Genç kadın yüzüne yayılan ciddiyetle beraber görevlilere kenara çekilmelerini söyledi. Elindeki iğneyi gümüş rengi masanın üzerine bırakan adamın omzuna dostane bir vuruş gerçekleştirdikten sonra küçük bedene doğru yaklaştı ve üzerindeki kıyafeti elindeki makasla kesmeye başladı.
Ellerinin titremesi devam eden adam ise elindeki cerrahi aletlerle beraber küçük bedene yaklaşırken az önce kendisine umutla bakan gözler geliyordu aklına. O çaresiz bakışlar gözünün önünden silinmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzkıran
Spiritual"Hayallerimizin rengi maviydi. Özgürlüğü isterdik. Bazen yeşili özlerdik. Tek gördüğümüz kireç tutmuş beton duvarlar olurdu. Güller isterdik, dikenleri olan. Tel örgülerle karşılaşırdık, dikenleri can yakan. En çok sevgi isterdik. Nereden ve nede...