Bölüm Uyarısı: Hassas İçerik.
Birkaç bölüm daha sabredelim çünkü bunlar giriş bölümleri mahiyetinde. Yaklaşık ilk on bölüm bu şekilde geçmişe dair olacak inşaAllah. Muhatabımızın geçmişini sindirerek okumazsak, bu kitap amacına ulaşmamış olur.
(bölümü okumadan önce cevaplayın lütfen ♡)
Nedeniyle beraber, sizce muhatap kim?
***
Kendinden emin bir duruş. Buna zıt olarak çökmüş duran omuzlar. Lafı dolandırmadan dökülen cümleler. Yine bundan farklı olarak odağını seçemeyen titrek bakışlar. Anlaşılır kelimeler. Aksini hissettiren dağınık bir zihin.
Genç adamın muhatapta gördükleri bunlardı.
Yaklaşık bir hafta boyunca, güneş ışıklarının kafeye düştüğü en güzel açının olduğu bu vakitlerde hep buradaydı. Bu iş için istekli olan çalışanlarıyla beraber aynı saatte aksatmadan buraya geliyor ve hassasiyetle işiyle ilgileniyordu. Kameraların arkasında, onu izliyor ve aslında daha çok dikkatle dinliyordu. Tek bir kelimeyi kaçırmak istemezcesine tüm dikkatini ona veriyordu. Hayatı boyunca disiplinli bir insan olmuştu ve işlerini her zaman titizlikle yürütmüştü fakat ilk defa, bu göz açıp kapayıncaya kadar geçen ömründe ilk defa sadece bir iş olduğu için değildi bu soluksuz uğraşları.
Asistanlarından biri sessizce elindeki dosyaları kendisine uzattığında, teşekkür ederek almış ve oturduğu masaya yaymıştı hepsini. Şu anda muhatap ve en güvendiği çalışanlarından biri olan muhabirin oturduğu masaya en uzak masada oturuyordu. Ekibin geri kalanı da kendisi gibi yanındaki masalara oturmuş vazifelerini yapıyorlardı.
Bir haftada ofise çevirdikleri bu ferah kafede çalışmanın keyfini çıkarmak isteyenler bir yandan kahvelerini yudumlarken, boğazından aşağı su bile geçmeyenler de vardı. Konunun ağırlığından ötürü bazıları fazla etkilenirken bazıları her gün böyle şeyler duymaya alışık gibi duyduklarının acımasızlığını sırtındaki yüklerin yanına önemsiz bir şeymiş gibi atıyordu.
Genç adam önündeki ilk dosyayı eline alırken, büyük harflerle yazılmış isme uzun uzun baktı. İsmin hemen yanında, dosyanın sağ köşesinde yıpranmaktan hallice duran bir vesikalık fotoğraf yer alıyordu. İstemsizce, yalnızca kendisinin duyacağı şekilde dudakları arasından bu isim öylece dökülüverdi.
'Musa Kaşka Tuygan...'
Bu sırada muhabirin sesini duydu. Kısa bir aranın ardından sorusuna devam ettiğini anladı. Bu sebeple tüm dikkatini muhataba vermek için önündeki birbirinden farklı dosyaları bir araya getirip kenara bıraktı.
"Evlatlık verilmeniz, o yerde kalmanızdan daha iyi değil miydi? Neden bu kadar korkuyor ve evlatlık verilmemek için direniyordunuz?"
Muhatap, muhabirin 'evlatlık' kelimesini söylerken diğer kelimelere nazaran sesini daha da kıstığını fark etti. Bu kelimeyi bastırarak söylerse karşısındaki insanı kırmaktan korkuyor gibi bir hali vardı. İşinde Profesyonel bir aşamaya geçen bir adam bile böyle davranıyorsa, dışarıdan nasıl göründüğünü merak etti. Acınası ve çıtkırıldım görünmediğinden emindi.
Oysa yanılıyordu. Gözlerinde gizlenmiş çocukluğunun, kendi kırgınlığını nasıl da ele verdiğini bilmeden soruya cevap verdi.
"Evlatlık verildiğine sevinen çocuklar da vardı aramızda. Hepimiz buna karşı değildik. Çünkü küçüktük ve sıcak bir yuvaya hasrettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzkıran
Spiritual"Hayallerimizin rengi maviydi. Özgürlüğü isterdik. Bazen yeşili özlerdik. Tek gördüğümüz kireç tutmuş beton duvarlar olurdu. Güller isterdik, dikenleri olan. Tel örgülerle karşılaşırdık, dikenleri can yakan. En çok sevgi isterdik. Nereden ve nede...