Ocak 2015
"Jaehyun'u sevmediğimi bilmiyor musun? Nasıl onun için okulu asabilirsin?"
Bozuk plak gibi bir saattir aynı şeyleri tekrarlayan sen karşısında göz devirmekten alamadım kendimi Jungkook.
"Düzeltiyorum, onun için okulu asmadım ben. Sadece karşılaşıp biraz sohbet ettik, hepsi bu."
Mutfağımızda bir ileri bir geri yürüyordun kaçık gibi. Sandalyeye pusmuş kendimi savunmaya çalışıyordum ben de. Şanslıydım ki annem ve babam evde değildi. Yoksa minik sırrımı öğrenmen çok basit olurdu.
"Fazla abartmıyor mu-"
"Neler konuştuğunuzu biliyorum, daha ilk günden bir yabancıya güvenemezsin Haera. Senin en yakın arkadaşınım ben. Aile sorunlarını bana anlatman gerekirdi!"
Duyduklarım, irileşen gözlerimi durdurmamı zorlaştırıyordu. Sana hiçbir şey söylememiştim, bilmene imkan yoktu.
"Ailelerimiz de arkadaş, unuttun mu?" diye mırıldanışın cevabım olmuştu. Annem çenesini tutamamıştı anlaşılan.
Beni saran bedenine karşılık gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Hayır ama, ağlayamazdım. Kırık kalbimi görmene izin veremezdim.
İşte bu yüzden bir yanım senden ölesiye nefret ediyor Jungkook. Bana istediğini yaptırabilirsin, çok çabuk kontrolün altına giriyorum.
O gün, tüm hislerimi anlattım. Sana karşı beslediklerim hariç tabii ki. Senin Tanrıça gibi bir sevgilin vardı ve mutluydunuz. Ağlamaktan çekinen hep ben olsam da, biz büyüdükçe sadece gülüşünü görür olmuştum. Ardında sakladığın bir şey yoksa elbette güzel bir histi bu, ama hepimiz maskelerimiz için bir duvara sahiptik.
Sen gittikten ve ben yatağa girdikten sonra saatlerce düşünmüştüm. Artık kendi yolumu çizmem gerekiyordu ve sen bu haritada sadece bir yardımcı konumuna düşüyordun. Kalbimi bir parça daha kırsa da olması gereken buydu.
§
Kalabalık tribünde elma suyumu yudumlarken gözlerim seni arıyordu. Bu, benim için yasaktı artık ama ben iflah olmaz bir günahkârdım. Derken Jaehyun'la gözlerimiz kesişti. Bana sevimli bir gülüş bahşedip suyunu tek dikişte bitirdi. Daha sonraysa koçun anlattıklarıyla odağını değiştirmek zorunda kaldı.
Seni bulduğumdaysa, tahmin ettiğim gibi pembe saçlı amigoya dikmiştin irislerini. Gözlerinin içi gülüyordu Jungkook, kahkahası kulaklarımı dolduruyordu.
Derin bir iç çekip zihnimdeki haritaya baktım. Sen yoktun, olmamalıydın. Elimde buruşturduğum elma suyu kutusuna baktım son bir kez ve hiç acımadan çöp kutusuna attım onu. Bu oyunda izleyeceğim bir şey kalmamıştı artık. Günahlarımdan arınmam gerekti.
Kütüphanede kaç saat oturdum bilmiyorum ama sevinç çığlıkları çoktan dinmişti. Yanımda koca gülüşüyle biten Jaehyun ise maçın güzel bir sonu olduğunu söylüyordu adeta.
"İkinci yarı yoktun. Gözlerim seni aradı." diye fısıldadı elini çenesine yaslayıp yayılırken.
Gülüp birkaç kez elimdeki kitaba vurdum. "Yetiştirmem gereken ödevlerim var. Dün kendimi fazla özgür bırakmışım."
Test kitabımı kapatıp sandalyelerimizi yaklaştırdı. Buruk bir edayla "Beni izlemeni isterdim, arkadaşım." diye mırıldandı. 'Arkadaş' kelimesini dile getirirken gözlerini devirmişti. Tekrar ve tekrar gülüp geri çekildim. "Üzgünüm, notlar bazen arkadaşlardan önemlidir."
Küçük bir kahkaha patlatıp yerinden kalktı. Kapıdaki hareketle kafamı o yöne çevirdim. İçeri giren kızlar aklıma bir fikir getirmişti.
Bu kızlar, okulumuzun yaklaşık dört ay sonra yapılacak olan mezuniyet partisini şimdiden düzenlemeye başlamışlardı.
Gitmesini engellemek için elini tuttum Jaehyun'un. "Benimle mezuniyet partisine gelmeye ne dersin?"
Alayla gülüp kafasını iki yana salladı. "Benimle dalga mı geçiyorsun? Sanki Jeon Jungkook, onun kızıyla çıkmama izin verecek de."
Duyduklarım karşısında kaşlarımı çattım. Bize dönüp susmamızı söyleyen bakışların altında ezilmemek için Jaehyun'un hala tuttuğum elini çekiştirip dışarı çıkardım.
"Jeon Jungkook'un kızı da ne demek?"
"Saf ayağına yatarak ilgi toplamak hoşuna mı gidiyor Haera?"
Sinirli adımlar atan Jaehyun'u takip ediyordum şaşkın şaşkın.
"Ne demek istediğini anlamıyorum. İlgi toplamaya çalıştığım falan yok. Burada ne döndüğünü bile bilmiyorum!" diye çıkıştım. Bu tavrına karşı kendime hakim olamıyordum.
Spor salonuna geldiğimizde durup bir iki adımda aramızdaki mesafeyi kapattı. "Sanırım gerçekten hiçbir boktan haberin yok."
"Evet, öyle. Jeon Jungkook'un kızı derken ne demek istedin anlatır mısın artık?"
Elleri cebinde sağa sola salınıyordu konuşurken. "Dokuzuncu sınıftan beri herkese 'onun' olarak tanıtıyor seni. Duymamış olman doğal, bu sadece erkekler arasında. Eh, Jungkook hafife alınacak biri değil. Kimse onun olanla uğraşmak istemez."
Ağzım açık kalmıştı. Bunu bana nasıl yapabildiğini aklım almıyordu. Beni sevmiyordun bile ama seni seven birinin eksilmesinden ölesiye korkuyordun. Herkesin seni sevmesini istiyordun.
"Bencil şey." diye mırıldandım. O sırada soyunma odasından çıkan seninle göz göze gelmiştik. Sen hayatımda gördüğüm en büyük bencildin, yanındaki herkesin sadece sana ait olmasını isteyen bencil bir bebek.
Jaehyun'la beni gördüğüne hiç mutlu gözükmüyordun. Hızlı adımlarla yanına geldim. Gözlerimdeki acıya bir anlam verememiş olacaksın ki boş boş bakıyordun. Sana tokat atmak için elimi kaldırdım ama olmadı, canını yakamazdım.
Sertçe burnumu çekip arkamı döndüm. Jaehyun'un yanına geldiğimde duraksadım. Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımdan bir çırpıda kurtulup yeni arkadaşımın dudaklarına bir öpücük kondurdum.
Spor salonundan çıkmadan önce son bir kez sana baktım. Seni acı çekerken görmek istiyordum. Bana aşık olmadığını bilsem de, paylaşmaktan korktuğun beni kaybettiğini göstermek istiyordum.
Çünkü kırık kalbim, senin elastik kalbinin sakladıklarını göremediği için kıskanıyordu.