Eylül 2017
Oturduğum krem rengi koltuğa daha da gömülürken sıkıca gözlerimi yumdum. Herkes değişmişti, öngörülemez değildi bu. Öngörülemeyen ise, her zamanki gibi sendin.
Dün olanları düşündüm istemsizce ve yaptığım hatayı hatırladım. Sanırım önceki hayatımda çok büyük bir günah işlemiştim.
§
"Lütfen Haera! Ne zamandır kimseyi görmüyoruz. Eğer gidersek seni Adalet Birliği'nin yeni filmine götürürüm bak." dedin dizlerinin üstünde.
Bir lise buluşması planlanıyordu ve ben kesinlikle parçası olmak istemiyordum. Mezun olalı yalnızca iki yıl olmuştu, kimseyi özlediğim ya da merak ettiğim yoktu.
"DC'den nefret ederim. Hiçbir yere gitmiyorum."
Derin bir nefes alıp acınası bedenime diktin iri gözlerini. Yurt odamda oturmuş yaklaşık bir buçuk saattir bunun için tartışıyorduk. Tartışmamız pek de olumlu bir yöne gitmiyordu anlaşılan, bana doğru emekleyişin hiç iç açıcı değildi. Bir şeyin olmasını istediğin zaman kahve irislerinden alevler yükselirdi. Çevremdeki ateş çemberi buna bağlıyordum yani.
Tek kişilik yatakla bedenin arasına kıstırmıştın beni. Hala etkilendiğimi göz önünde bulundurursak eğer, bu hiç sağlıklı bir pozisyon değildi. Her zamanki gibi, nefes alamıyordum.
Sen itmeye çalıştım ama bileklerimi sıkıca sabitleyip beni etkisiz hale getirdin. Tek bir kelime dahi dökülemiyordu dudaklarımdan. Dürüst olmak gerekirse, bazen bana ne yaptığını çok iyi bildiğini düşünüyorum.
"Eğer bu akşam o buluşmaya gelmezsen yurt müdürüne seni şikayet ederim, odana erkek attığın için." diye bir tehdit savurdun boğuk sesinle. Jet siyah perçemlerin alnıma değiyordu. Mentollü şampuanının kokusu genzimi yaktı.
Etkinden, kısmen, kurtulup dediğin şeyin farkına vardığımda büyüyen gözlerime aldırmadan "Yasak olduğunu nereden biliyorsun?" diye çıkıştım. Çarpık gülüşünle geri çekilirken mırıldandın. "Blöf yapıyordum."
Hızlıca doğrulup kısık gözlerimle seni süzdüm. İçimden yağdırdığım küfürleri duyabildiğin için güldün. Yanağımdan makas alıp yerinden kalktın. "Akşam seni almaya gelirim. Şimdi gitmem gerek."
Komodinin üzerindeki anahtarlığını sana fırlatırken "Cehenneme git Jeon Jungkook!" diye bağırmayı da ihmal etmedim.
Ciddiye almamışsındır herhalde, cehennemin sana ait olduğunu ikimiz de biliyoruz sonuçta.
Kıkırtıların da odayı tamamiyle terk ettiğinde yatağıma uzandım. Kalbim delicesine acıyordu, nefes aldığımı hissedemiyordum Jungkook. Bunların bir sebebi olup olmadığından da emin değildim. Sadece, ölene kadar kafamı duvarlara sürtmek istiyordum.
Düşüncelerim arasında geçen süreyi fark edememiştim. Attığın mesajla bir çırpıda hazırlanıp binayı terk ettim. Arabana bindiğimde uzun bir süre beni süzdün.
"Ne var?" dedim sesimin en iğneleyici tonunda. İrkilip motoru çalıştırmaya geçtin. "Saçlarını aç, öyle daha güzel gözüküyorsun." diye mırıldandın.
En son ne zaman bana güzel demiştin hatırlamıyorum bile.
Rüzgardan dolayı uçuşan saçlarım sinirimi bozsa da, sen beğeniyordun. Bu yolculuk üç saat sürse bile katlanırdım her teline.