Haziran 2015
Esen ılık rüzgarın tenimde bıraktığı hissin sonsuza dek sürmesini dilerken, küçük bir kuşun kendi boyutlarına karşı zıt hediyesi alnımı bulmuştu.
"Bunun şans getirdiğini söylerler." diyen Jaehyun'a baktım. Gülmemek için zorladığı fazla belli oluyordu.
Bana verdiği mor peçeteyle yüzümü silerken "Şansımı bokta aramayacağım." diye mırıldandım.
Zaman uçup gidiyordu Jungkook ve biz artık görüşmüyorduk. İki yabancı gibi merhabalaşırken gayet samimi duruyorduk oysa. Bir suçlu aramamıza gerek yoktu belki ama, ben oyumu kendimden yana kullanırdım. Sana karşı Jaehyun'u seçtiğimi sanıyordun, her ne kadar öyle olmasa da sana kızamıyordum. Sen eriklere karşı çilekleri seçsen de kızamıyordum sana.
Biz hep birlikte olmuştuk. Dürüst olmak gerekirse, sen yanımdayken de yalnızdım ben ama sen oradaydın işte. Her şeyden habersiz öylece yanımdaydın. Artık sadece kalbimde olabiliyorsun.
"Durgun görünüyorsun. İyi misin?"
Bana karşı bu kadar ilgili olmamalısın Jaehyun. Bunu hak etmiyorum.
"İyiyim, sınav falan aklımı kurcalıyor. Abartılacak bir şey yok." dedim gülümsemeye çalışırken. O da gülümseyip saçlarımı okşadı. "Seni eve bırakayım. Akşam için hazırlanırsın."
§
Jaehyun gideli yarım saat oluyordu. Ben ise hala kapıdaki merdivenlerde oturmuş arka bahçeyi gözlüyordum, erik ağacımıza bakıyordum.
Görüş açıma giren kafanla ruhsuz bakışlarım çiçek açmıştı. Tanrı'm, hala seni gördüğümde her şeyi unutuyordum.
Etrafımdan dolanıp yanıma oturdun. Bakışlarını yola dikmiştin. Elmacık kemiğindeki morluğu yeni fark ediyordum. İstemsizce elim oraya gitti. "Noldu sana?"
Kafanı hızla geri çekmenle elimi kaçırdım. Bu hareketin canımı yakmıştı. İç çekip kafanı eğdin. Birkaç saniye sonra gözlerime kenetledin kahvelerini ve yavaşça adımı fısıldadın, tekrar ve tekrar. Bu halin beni korkutuyordu.
"Adımı mı ezberliyorsun? Kes şunu!" dedim gülerken. Sana karşı somurtmak zordu.
Sen de gülüp aniden kafanı boyun girintime soktun. Kanım çekilmişti, nefes alamıyordum.
"Düştüm, Haera." derken kafanı hafifçe kaldırıp morluğu gösterdin ve devam ettin. "Bana gülecek misin? Lütfen bana gül."
Kaşlarımı çatıp sana bakmaya çalıştım. "Sigaradan sonra uyuşturucuya mı başladın sen?"
Sağa sola salladın kafanı. "Sigarayı bıraktığımı söylemiştim sana." diye mırıldandın. "Ama uçmak için bir maddeye ihtiyacım yok. İnsanlar yetiyor." diye ekledin.
Seni omzumdan kaldırıp karşıma aldım. Ciddi surat ifademle yüzünü süzüyordum. İyi gözükmüyordun, hiç iyi değildin. "Neler olduğunu anlat hemen."
Asker selamı verip "Peki efendim!" dedin kıkırdayarak. Ben de gülmüştüm ama endişemden bir türlü kurtulamıyordum.
"Biz ayrıldık. Her şey bitti." Fısıltın kulaklarımda yankılanıyordu. Üzülsem mi sevinsem mi bilemiyordum. Hafifçe saçlarını okşadım, ardından sıkıca sardım seni. "İstediğinin ben olmadığını biliyorum ama yanındayım. İyi hissetmen için yapabileceğim bir şey var mı?"
Göğüs kafesimi kırarcasına sardın kollarını. Saçlarıma kondurduğun öpücükler kalbimi hızlandırıyordu, bunu yapmamalıydın.
Sevincimi en yüksek dozda yaşarken beni yine gerçekliğe çektin. "Mezuniyete Jaehyun'la gitme." dedin boğuk çıkan sesinle. Bu halinde bile bencildin. Hızla ayrılıp yüzüne baktım. "Ona söz verdim. Başka bir şey iste benden."
Göz devirdin, omuz silktin... Bütün o asi ergen davranışlarını gösterdin. "İyi. Düşünürüm bir şeyler." diye homurdanıp kalktın yerinden. "Ama seni ben götüreceğim. İtiraz yok."
Arkandan şaşkın şaşkın bakıyordum. Kapınızın çıkardığı sert sesten sonra gülmeye başladım. Yavaş yavaş kahkahalarımın yerini gözyaşları aldı. Bana aşık olamıyordun Jungkook. Ne yaparsam yapayım kalbini o yönde attıramıyordum fakat beni arkadaşın olarak her daim istiyordun.
Evime girip soluk gri duvarın karşısına geçtim ve en mutlu maskemi taktım. Ben, kendi başına savrulan bir insandım. Bugün de tektim, kalabalığın ortasında.
§
Beş yaşındayken, annem doğum günümde istediğim Barbie'yi alacağını söylemişti; hani şu denizkızı olanlardan. Akıllı bir kız olup her dediğini yapmıştım ama doğum günümde elime geçen tek şey baş belası bir komşu çocuğu olmuştu. "Olsun," demiştim anneme. "Paramız olduğunda alırız."
Bir şey için her sabırsızca bekleyişimde sonuç hayal kırıklığı olmuştu. Alışmam gerekti ama bir türlü olmuyordu.
Mezuniyetten de en ufak beklentim yoktu fakat hayal kırıklığı çığlık çığlığa geliyordu. Bu seferki bekleyişim partnerimin beni ekmesiyle sonuçlanmıştı.
Mor elbisemin içinde oturmuş ağlıyordum. Kimsenin beni göremeyeceği bir yerdeyim sanıyordum ancak sen beni bulmuştun. Her seferinde beni bulmandan yoruldum Jungkook.
"Ekildin demek. Şaşırdığımı söylersem yalan olacak." dedin ukala tavrınla.
"Lütfen kapa çeneni."
"İyiliğimi istiyorum Haera, hemen."
İrileşen gözlerimle seni süzdüm. Bugün seni anlamakta cidden zorlanıyordum. Ayağa kalkıp bir elini uzattın bana. "Benimle dans et."
Hafifçe savrulan bedenlerimiz bana çilekleri ve sigaraları hatırlatsa da gülümsedim. Ne yazık ki, cezalar beni durduramıyordu artık. Sana aşık olmaktan kendimi alamıyordum. Elmayı yine ısırmam an meselesiydi.
Bütün gece ettiğimiz danslarla birlikte sarhoş olmuştum. Beni evime getirdiğinde gülümsemekten ağrıyan yanaklarımı tuttum. Maskemi çıkaracağım sırada konuşmaya başladın.
"Sen benim tek ve en yakın arkadaşımsın. Lütfen, hep böyle kal."
Bu sözler maskemi yüzüme çivilemişti. Bir parça boktan umduğum şansa kahkahalarla gülmek istemiştim. Hislerimi bilip bilmemen önemli değildi. Ben seninkileri biliyordum ve bu oyunu hep sana göre oynamıştım. Yine öyle yapacaktım.
Senin için sonsuza dek bekleyebilirdim ama ne kadar vakit kaybedersem hayal kırıklığı o kadar büyüyeceği için vazgeçmiştim. Biz başlamadan bitmiştik.