Eylül 2017
Adım sesleri duyuyordum; saatlerdir oturmaktan kıçıma yapıştığını hissettiğim koltuğa, daha da gömülmeme sebep olan adım sesleri.
Senin adım seslerin.
"Gideceğini düşünmüştüm." dedin çaprazımdaki ikili koltuğa yayılırken. Üstünde yalnızca bir eşofman, suratındaysa sinir bozucu bir gülücük vardı.
Yüzümün halini görmüyor muydun, Jungkook? Çektiğim acıyı hissedemiyor muydun?
Kendime yasladığım dizlerimi aşağıya sarkıttım ve tatsız bir ifade yerleştirdim suratıma. "Bir hata yaptık. Öylece çekip gitmemi mi bekliyorsun?" diye soludum sinirle. Sen ise rahatlığından bir parça bile ödün vermeyerek "Hata mı?" diye sordun. "O kadar abartmaya gerek yok bence."
Şok olmuş ifademe karşı koyamadım. Senin kadar rahat bir insan olamadığım için üzgünüm (!) Jungkook.
"Bu saçmalığa daha fazla katlanamam. Sadece," kuruyan ve artık acımaya başlayan dudaklarımı ıslattım. "Olmamış gibi yapalım. Dün hiç varolmamış gibi davranalım. Tamam mı?"
Kafanı ağır ağır iki yana salladın. "Dün çok normal bir şeydi. Biz arkadaşız Haera."
"Arkadaşlar böyle şeyler yapmaz!" Aniden yükselen sesim, irkilmene sebep olmuştu. Ancak gevşek gülümsemen tekrar dudaklarına yerleştiğinde sınıra varmıştım.
Koltuktan kalkmak için hamle yaptığım an, kendimi kollarında bulmam bir olmuştu. "Arkadaşlar ne yapar peki? Söylesene." dedin beni iyice sıkıştırıp. Ağlamak, bağırıp çağırmak istiyordum artık. O tatlı suratını kırmızıya boyamak istiyordum.
"Gidiyorum ben." Kollarından kurtulup koridora ilerledim. Sana daha fazla katlanacak gücüm yoktu. Bir an önce evinden çıkmaya uğraşırken yolumu kestin. "Öylece çekip gidemezdin hani? Soruma da cevap vermedin. Arkadaşlar ne yaparlar Haera? Aşık olup susarlar mı?"
"Ben sana aşık değilim!"
"İtiraf ettin. Yalan mı söyleyeceksin?"
"İtiraf falan etmedim ben!"
Kapı kulbuna uzanmış elimden tutup kendine çektin beni. Ellerimi arkandaki kapıya yaslamıştım. Bir nevi kıstırmıştım seni ama tuzağa takılmış olan bendim. "Bana dürüst ol." diye tısladın. Kızgın ve korkutucu bakışların ne kadar inada bindirdiğini kanıtlıyordu.
Titrek bir nefes verdim. "Sana aşığım. Yedi yaşımdan beri sana aşığım." dedim dolmuş gözlerimi saklamaya çalışırken. Basit bir itirafın ne kadar keskin olduğunu o gün öğrendim.
Beni serbest bırakırsın sandım, benden ve hislerimden korkup kaçarsın. Oysa sen bir anda beni öptün. Bunun gerçek anlamda öylesine bir öpücük olduğunu biliyordum. Çünkü aptal dudaklarımız ayrıldığında "Biliyordum." dedin. "Artık istediğimi yapabilirim."
"Ne demek istiyorsun?"
Sanki yeterince açık konuşuyorsun da ben anlamıyormuşum gibi baktın suratıma. "Yatağım hala dağınık." dedin pis pis sırıtırken.
Çıplak göğsüne serçte vurduğumda çıkan ses ikimizi de güldürdü istemsizce. Az önce ağlayacakken şimdi gülüyordum. Muhtemelen aramızda gerçek bir ilişkinin dönebileceğine inandığım için bu kadar sevinçliydim.
Nasıl her seferinde sana düşmeyi başarıyordum?
Belinden sarkan eşofmanın cebinden telefonunu çıkarıp bir şeyler yapmaya başladın. "Sana taksi çağırayım."
Ayakkabılarımı giymeye koyuldum ben de. "Sağ ol. Sonra görüşürüz." dedim hızla atan kalbimi görmezden gelerek.
Yurt odama girdiğimde aklımdaki tek şey suratındaki ifadeydi. Sana aşık olmam niye bu kadar mutlu etmişti seni? Bir ümit, beni seviyor olabilir miydin?
Tüm bu salak sorularımın cevaplarını, kıçı kırık bir barın otoparkından toplayacağımı nereden bilebilirdim ki?
Hatırlamayacağına eminim fakat günlerce beni aramadın. Anlaşılan ilk adımı atması gereken bendim, öyle sandım. Bu yüzden en sevdiğin kurabiyelerden yaptım. Bir güzel paketledim ve yurdumdan ne kadar uzak olursa olsun dairene geldim.
Umudumu hiç kaybetmeyerek defalarca ziline bastım. Karşı komşun, rahatsız olmuş olacak ki kendi kapısını açıp senin evde olmadığını söyledi.
Bu da beni üzmemişti Jungkook. Kurabiye paketini ayakkabılığına koyup nerede olabileceğini düşünmeye başladım.
Ve işte buradaydın; aptal, pis kokan bir barda. Son kalan paramı taksiye harcadığım gerçeği bile canımı sıkamazdı. Çünkü konu sendin ve beni sevdiğinden o kadar emindim ki gözlerime kalın perdeler çekilmişti.
Ama yanıldığımı öyle öğrenmek istemezdim. Bana bağırıp çağırman, beni görmezden gelmen hatta belki de bir anda çekip gitmen bu denli üzemezdi sanırım.
Çünkü ne olursa olsun arabanın arkasında, günler önce benimle paylaştığın ağzını bir başkasıyla paylaşırken görmek istemezdim seni.