•
Jungkook'un evime baskın yapması üzerinden 3 gün geçmişti.
Bağışıklık sistemim güçsüz değildi fakat hasta olunca da üzerimden atmak cidden zor oluyordu. Bir kaç sefer enfeksiyon kaptığımda her şeyi hat safhada yaşamıştım.
Şimdi ise hâla üzerimde olan hastalığın kırıntıları ile sınıfıma doğru ilerliyordum. Bir gün daha dinlenip okula daha sağlam gelmeliydim belki ama bölümümün ağırlığı nedeniyle kaçırdığım tek ders bile toparlanmamı zorlaştırıyordu.
Sonunda sınıfın kapısına geldiğimde hızla içeri girerek, girişe yakın bir yere oturdum. Kaçırdığım konuları alabileceğim birilerini bulabilmek için kafamı sınıfa çevirdim ve herkesi inceledim. Kimseyi tanımıyordum ki, nereden bileceğim kimin notları verip vermeyeceğini? Tam kalkıp birine sormaya gideceğim vakit profesör içeri girdi.
Sitemli bir nefes verip yerime sindim ve önüme bırakılan yoklama kağıdının üzerinde ismimin yanına imzamı attıktan sonra yakınımda ki bir diğer kişiye uzattım.
Kağıdın öylece insanların arasında dolaşıp en son profesörün eline ulaşmasıyla ders başladı. Yaklaşık 20 dakika sonra ne olduğunu anlamadan sallanmaya başlamıştık. Başta ne olduğunu çözemesemde sonradan gözlerim hızla açılmış ve bakışlarım projeksiyona kaymıştı.
Hızla sallanan projeksiyon sayesinde iyice panik olurken elim ayağım birbirine girmişti.
Profesör yüksek sesi ile çömelmemiz gerektiğini söylerken donduğum için söylenen her şey bana çok daha geç ulaşıyordu. Saniyeler içinde eklemlerim çözüldüğünde kendimi masanın altına fırlattım. Dizlerimin üzerine kapaklanırken iki dakikada vücudumdaki tüm suyu ter olarak dışarı atmıştım.
Bir süre daha masa altında beklememin ardından azaldığını düşündüğüm deprem ile kendimi toparlayacakken ikinci dalganın vurmasıyla tekrar çömeldim. Bazı eşyaların yere düşüp parçalanma sesleri kulağıma geliyordu.
İstemeden küçük bir çığlık attığımda artık gözlerimde kapanmış kendimden geçmiş bir şekilde yerde cenin pozisyonuyla duruyordum.
Bana saatler gibi gelen dakikaların ardından herkesin toparlanma sesleri kulağıma gelirken ben daha kafamı kaldıramıyordum.
Bana yaklaşan adımları hissettiğimde bile hâla kafam yerdeydi. Derin derin nefes alıp veriyordum, çok fazla nefes alıp veriyordum. "Hey!"
"Hey, beni duyuyor musun?" Bir kız için bir miktar kalın ses kulağıma boğuk gelirken kafamı kaldırdım. Siyah saçlı siyah gözlü güzel bir kız omuzlarımdan tutmuş, endişe ile gözlerimin içine bakıyordu.
Uzun zaman sonra endişeli gözler görebilmek içimi rahatlatmıştı, yani sanırım.
Kız omuzlarımı sarsarak birine seslendi "Jin, Yardıma gelir misin? Panik atak geçiriyor galiba." Bir kolumdan kız diğerinden Jin dediği kişi tutup kaldırırken hala etrafa boş bakışlar atmakla ve derin nefes alıp vermekle meşguldüm.
Kollarımdaki kişiler sayesinde yürümeye çalışırken bacaklarım birbirine dolaşıyordu. Vücudum sanki çuval gibi sürükleniyordu. Bacaklarım ve ellerim o kadar çok titriyordu ki istemeden hareketlerim kısıtlanıyordu.
Jin birden "Bu böyle olmayacak." Diyip kollarını bacaklarımın altından geçirmeseydi büyük ihtimalle yere çökecektim.
Jin beni önce sınıftan ardından acil çıkıştan çıkarırken bizim bölümün olduğu toplanma alanına ilerlemiş bir oturağın üzerine beni bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geist / Liskook¹
Teen Fiction"21 inde genç ve 21 inde yaşlı olmanın arasında çok fark var Ama sen korkma senin ruhun yaşlı değil, Sadece biraz paslanmış."