Merhaba, eğer bölümü beğenirseniz bunu bir oy veya yorum ile bana gösterebilirseniz çok mutlu olurum. Heyecanlıyım :') Her gün yeni bölüm atacağım. Zaten çok uzun bir hikaye planlamıyorum. Herkese keyifli okumalar.
"Teşekkür ederim New York! Harikaydınız. Sizin gibi güzel insanlara karşı müzik yaptığım için gurur duyuyorum. Lütfen böyle kalın ve ne diyorduk? İnsanlara kibar davranın. İyi geceler!" Harry son konuşmasını yaptıktan sonra sahnenin ortasında durdu ve ellerini iki yana açıp başını yukarıya kaldırarak gözlerini kapadı. Hayranların çığlıklarını kalbine alıp, hepsini içine çekerek beraberinde götürmek ister gibi derin bir nefes aldı. Ardından her zaman sergilediği sevgi dolu, parıldayan gülüşüyle hayranlarına son kez baktı ve elleriyle öpücükler dağıttı. Ardından koşarak arkaya gitti ve sahneden ayrıldı. Peşinden gelen Mitch'e döndü ve kulaklığını çıkarırken "Ne gündü ama, hiç bu kadar enerjik bir grup bekliyor muydun?"
Mitch kahkaha attı ve Harry'nin sırtına vurdu. "Kendini hep hafife alıyorsun. Ben üstümü değiştirmeye gidiyorum. Arabada görüşürüz."
Harry "Tamam, gelirim birazdan." diye cevapladı onu ve arkaya doğru yürüdü. Bugün ona ayrılmış odasına gidip önce biraz su içmek ve sonra zihnini sakinleştirdikten sonra ayrılmak istiyordu. Hemen yeniden bir koşuşturmaya girmeye hazır hissetmiyordu. Sakin bir gece bitişi istiyordu. Belki buradan hemen ayrılmam diye düşündü. Etrafta biraz dolaşmak istiyordu ama kalabalığın dağılmasını beklemek zorundaydı. Sahne arkasındaki karmaşa ve tüm ekiple tebrik sarılmalarından sonra odasına yönelmişti ki Fred, konser zamanlarında daha çok yardımcı olan asistanı onu durdurdu.
"Misafirin olduğunu söylemeliyim, odana geçmeden önce. Odanda bekliyor."
"Kim?"
Fred cevap vermedi ve öylece bekledi. Harry'nin kafası karışmıştı. Yine de ona gülümsedi. "Tamam, teşekkür ederim ben hallederim."
Odanın önüne geldi ve kapıda durdu. Odaya aldıklarına göre hayranlardan biri değildi. Prodüktörlerden ya da ünlü herhangi biridir diye düşündü ve kapıyı açtı. Karşısında gördüğü kişi, saniyeler içinde ayaklarının altından yeri kaydırdı ve tavanı tepesine yıktı. Tüm algısı, tüm dünyası tuz buz olmuştu. O karşısında duruyordu.
"Merhaba." dedi Louis. Ayağa kalktı. O da gergin görünüyordu ama kibarca gülümsemeyi başardı. Oturduğu koltukta öne doğru eğilmiş, dirseklerini dizlerine koymuş, ayağını sallayarak tedirgince bekliyordu onu. Kapı açılırken hızla toparlanmıştı. Siyah bir tişört, siyah bir ceket ve siyah bir pantolon giymişti. Her zamanki tarzındaydı ama fazladan bir özen ve şıklık yaratmaya çalıştığı belli oluyordu.
Harry birkaç saniye hiçbir şey yapamadı. Ne olduğunu anlamaya çalıştı. Gerçekten burada mıydı? Tamam, neden gelmişti?
"Diğerleri de mi burada?" Tamam, uzun süredir birbirini görmeyen iki insan için söylenebilecek ilk söz olarak doğru bir seçim değildi belki ama... Burada olmasını başka bir şeyle açıklayamıyordu ve hemen açıklayamazsa, bir daha nefes alamayacakmış gibi hissediyordu.
"Hayır, sadece ben varım. Yani, özel olarak geldim. Seni dinledim."
Harry yüzünü ve mimiklerini ifadesiz tutmaya çalışarak derin bir nefes aldı ve hızla içeriye girip kapıyı kapattı. Louis hala koltuğun önünde ayakta duruyordu. Harry Louis'ye doğrudan bakmadan odanın ortasına kadar geldi ve durdu. Hala bedenini onun olduğu yere doğru çeviremiyordu. Sanki bedeni ona ait değildi ve zihninin kontrolünü de kaybetmişti. Sinirli hissediyordu. Niye gelmişti?
Ona doğru döndü. Bunu güçlükle yaptı. Gözlerine doğrudan bakmamaya, yüzünde bir noktada kalmaya çalışıyordu ama neresine bakarsa baksın kaçmaya çalıştığı gerçekten kaçamıyor, her yerde ona yakalanıyordu. Onu çok özlemişti. Onu böyle, karşısında görmeyi çok özlemişti.
"Hoş geldin."
"Biliyorum, haber vermeden geldim, biraz tuhaf oldu."
"Beklenmedik." diye atıldı Harry söze. "Beklenmedik daha doğru olur."
"Evet, beklenmedik... Eğer, diyorum ki eğer zamanın varsa biraz konuşabiliriz belki. Konser gerçekten güzeldi."
Harry o anda ilk defa doğrudan gözlerine baktı. Siktir diye geçirdi içinden. Neredeyse mavilerinin tonunu unutmak üzereymişim. Doğru ya, fotoğraflardakinden farklıydı...
"Teşekkür ederim, New York konserleri hep enerjik geçiyor. Otursana?" Eliyle koltuğu işaret etti ve tam karşıdaki koltuğa yöneldi. Louis otururken o da karşısına oturdu.
"New York her zaman güzeldir." dedi Louis ses tonunu biraz daha kırarak. Bunu çekinerek söylemişti fakat içinde tutması imkansızdı. Buraya gelirken artık onu görmek zorunda olduğunu biliyordu fakat şimdi karşısında durması, onu düşündüğünden daha fazla özlediğini hatırlattı ona. Tanrım, diye geçirdi içinden. Onu görmeden bu kadar zaman dayanmış olmasına inanamıyordu. Şu an, bu imkansız gibi geliyordu. İşte, olmuştu. Bir daha onu bir saniye bile gözünün önünden ayırmak istemiyordu. Ne yapacaktı? Bu odadan nasıl çıkıp gidecekti? Belki de buraya hiç gelmemeliydi. Bu her şeyi daha da zorlaştırmıştı. Şimdi nasıl onunla gündelik, sıkıcı ve sıradan sohbetler edecekti? Ne düşünüyordu ki? Arkadaşça bir merhaba demeyi mi?
Harry sertçe yutkundu. New York göndermesini tabi ki anlamıştı ama anlamamış gibi yapacaktı. Konuyu değiştirmeyi seçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all the songs i wrote
Fiksi Penggemar"yazdığım bütün şarkılar seni anlatıyorken, daha fazla ne söylemem gerekiyor?" Yıllar önce Louis Harry'i terk etmiştir. Onu acılara boğacak hayatının hatasını yaptığını o zamanlar bilmiyordur. Eleanor ile daha kolay bir hayatı seçmesi Harry'i mahved...