(15 Eylül 2002)
(YAZARIN ANLATIMIYLA)
O günün verdiği kavurucu sıcaklıkla, Zeynep hanım doğumuna çok az kalmış olduğunun verdiği stresle karnındaki kızını okşuyor, hemen doğmasını istiyor. Doğduktan sonra uzaklaşmasını istiyor. Çünkü minik bebek ne kadar Zeynep hanıma yakınsa, o kadar felaket eşiğinde demekmiş. Onunla konuşuyor, dertleşiyor. Adeta içini döküyor minik kızına. Üzüntülerini saklamaya çalışsa da hissediyor minik bebek. Hissediyor annesinin kötü olduğunu, dört dönüyor Zeynep hanımın karnında. Oradan çıkıp minik elleriyle kurtarmak istiyor annesini. Ama çıkamıyor. Gözlerini dünyaya açacağına çok az bir zaman kalsa bile dayanamıyor annesinin ağlamasına, üzülmesine. İşte o gün sesini çıkarıyor sanki. 'Anne ben geliyorum' diyor, 'Bekle beni'.
Zeynep hanım karnındaki sancıyla odada kendi kendine dört dönüyor.
'Nasıl doğacaksın minik kızım',
'Alışabilecek misin buraya,
Alışabilecek misin bensiz kalmaya?'diye soruyormuş içinden, şişik karnına doğru. 'Evet anne' diyormuş minik bebek,
'Görmek, dokunmak istiyorum güzel yüzünü'.
'Olmaz', diyormuş Zeynep hanım,
'Beni, anneni yaşayacaklarından sonra, sevmemeni kaldıramam yavrum. Sensizliğe katlanamam.'.
Minik yavrusu ise itiraz ediyormuş annesine.
'Bir yavru neden annesini sevmesin ki? Ben seni görmek için doğuyorum zaten anne.' demiş minik bebek. Zeynep hanım karnına girmiş ağrıyla koltuğa oturduğunda, ağrısının ikiye katlandığı hissetmiş. Demir bey'in işten çıkmasına yarım saat kadar bir süre kalmış. Zeynep hanım,'Yine iş çıkışı sinirli olacak, dövecek beni.' diye geçiriyormuş içinden.
Ağlıyormuş hıçkıra, hıçkıra. Minik kızının zarar görmesinden, onu kaybetmekten korkuyormuş. Onun, minik yavrusunun hemen çıkması gerekmiş içinden. Doğmasına az günler kaldığını biliyormuş Zeynep hanım.
'Ya zarar görürse?' diye geçiriyormuş içinden. Sancısı giderek çoğalıyormuş Zeynep hanımın. Ama tek de gidemezmiş bu halde. Kapı açılma sesine irkilip ayağa kalkmış Zeynep hanım. Refleks olarak şişik karnını tutmuş bir şey olmasın minik kızına diye. Bağırarak içeri girmiş demir. 'Neredesin Zeynep?' diye haykırıyormuş salondan gelirken. Zeynep hanımın bir sesi çıkmamış.
'Bu piç hala karnında mı senin?!' demiş bağırarak.
'Aldırıyorsun onu, ben evimde kimden olduğu belirsiz piçlere yer vermiyorum. Aldırdıktan sonra ödeteceğim sana bunları.' demiş bağırarak.
Zaman akmış gitmiş. Minik bebek annesinin karnında o kadar büyümüş ki onu doğurmaktan başka çaresi yokmuş. Gelen sancıyla beraber minik yavrusunu doğurmuş. Ama o kadar da kilolu doğmamış minik kızı. Adı özgür olsun istemiş o an karnından çıktığı zaman. Onu orada özgür bırakmak için terk etmiş hastaneyi. Terk etmek. Terk. Etmek. Kaç ay doğması için can atan Zeynep hanım, onu orada küvetin içinde bırakıp gitmiş. Kaçmış ondan. İzin vermemiş onu görmesine. Hem erdemden, hem de minik kızından kaçmış. Binmiş bir otobüse, son sürat annesinin yanına gitmiş. Urfa'ya. Minik kızını ardında bırakarak annesinin yanına kaçmış...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür
Teen Fiction"Hani ağacın dallarında sallanan, hayata tutunmaya çalışan minik yapraklar vardır ya, heh işte onun gibiyim ben. Yaz da nasıl yere düşmüyorsam, kış olunca illa buluşacağım toprakla. İlla düşeceğim yere. Tadacağım toprağı. Kendimi yaprağa benzetiyoru...