"Y-yani bilmiyorum. Düşünmem lazım arda. Çünkü düşünmeden hareket etmek, Yanlış seçimim yüzünden de pişman olmak istemiyorum. Lütfen anla beni."
"Seni anlıyorum özgür. Kafanı karıştırdım biliyorum. Sen dinlen, düşün. Zaman çok. Neyse ben yemekhaneye geçiyorum. Cevabın hakkında bilgi vermek istersen hep buradayım zaten. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
"Görüşeceğiz ama."
Gülümsedim. Gülümsedi. Mutluymuş gibi yaptım. Sanki onu sevmiyormuşum gibi düşünmesini istemezdim. En nihayetinde yakın bir arkadaşımdı. Yakın olmasına rağmen iki haftada bir kez konuşurduk. Arkadaş, ve arkadaş olmadıklarımla ne kadar konuştuğumu siz hesaplayın. Pek sosyal değilim. Hatta hiç değilim. Zorunlu olmadığımda konuşmuyorum bile. Konuşmayı sevmiyorum. Siz seviyor musunuz? Şuan yazdıklarımı içinizden okuduğunuzda göre sevmiyorsunuz. Ya da seviyorsunuz. Konuşmayı, beni dinleyecek biri olmadığı için sevmiyorum. Dinleyecek var ama anlayıp, dinleyecek yok. Çünkü beni anlayacak yok. Beni anlayabilecek. Öğüt verecek. Moral verecek. Sevgi verecek. Yok. Belki var ama ben bulamadım. Peki ya bulur muyum beni anlayacak bir insan? Umarım bulurum. Ne demişti arda: 'susmadım. Çünkü biliyordum ki susarsam işte o zaman büyüyecek acım, katlanacak ikiye.'. Aynen öyle. Umarım bulurum beni anlayıp, dinleyecek insan. Çünkü daha fazla acı çekmek istemiyorum. Daha fazla dedim, farkettiyseniz çünkü hiç acı çekmeme gibi bir lüksüm yok. İlla içimde olacak. Ama bari az olsun. Olsun ama azıcık. Azıcık. Az.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür
Teen Fiction"Hani ağacın dallarında sallanan, hayata tutunmaya çalışan minik yapraklar vardır ya, heh işte onun gibiyim ben. Yaz da nasıl yere düşmüyorsam, kış olunca illa buluşacağım toprakla. İlla düşeceğim yere. Tadacağım toprağı. Kendimi yaprağa benzetiyoru...