"Jaehyeong.."
Tanrım! Sanırım ben tam şu anda halüsinasyon görüyordum..
Şaka mı bu?? Onun burada ne işi var?!
"İyi misin?" Yüzündeki endişe karnımın daha da kasılmasına neden oldu. Tekrar öğürmeye başladığımda eli sırtıma değiyordu.
"Hastaneye gitmek..."
"...ister misin?" Ses çok uzaktan geliyordu sanki. Kulakları uğulduyor, tıpkı bu ara sokaktaki gibi o gün de midesinde ne varsa çıkarıyordu. Stres, stres ve daha fazla stres.. Sonu her zaman böyle oluyordu. Günlerce doğru düzgün yemek yemiyor, düşündükçe boğuluyor boğuldukça daha da yemeden kesiliyordu. Omzundaki uzun parmaklar sırtına doğru kaydı, soğuk bedenini ısıtacak şekilde sıcacıktı avuçlar.
"Bebeğim beni..."
"...duyuyor musun?" Kesinlikle sesin geldiği evrende yaşamıyordum. Uğultu daha da artıyordu. Dayanılacak gibi değildi. Tam şu anda ölmek istiyordum. En kötü anımda en kötü anılarım zihnime izinsiz giriş yapıyordu. Titreyen elim, yaslandığım duvardan kaydığı anda hızla elindeki poşeti yere atıp soğuk elimi yakaladı.
Bir eli ince belindeyken diğer eliyle sıkıca soğuk beyaz parmakları kavrıyordu. Zorladı kendini. Toparlanıp sorması gerekiyordu, toparlanıp bir çırpıda bu iğrenç ilişkiyi bitirmesi gerekiyordu. Ama bir avuç minik güzel anılar pantolon paçalarına tutunmuş yalvarıyordu.
"Sıkı tutun..."
"...bana." Korkuyordum. Tekrar aynılarını yaşayacağım diye ölesiye korkuyordum. İnsanların tekrar benimle dalga geçmesine katlanamazdım, ben Dojoon ve Hajoon gibi güçlü değildim. Kendi ölümünü planlayan ama bir gülüşü ile de bu planları kuran kendimden nefret eden biriydim. Yavaşça...
...kafasını yukarı kaldırdı. Öğürmekten gözleri kızarmıştı. Gözleri yukarı tırmanırken tuvalet tavanı yerine mavi bir gökyüzü olmasını diledi. Mavi, bulutsuz bir gökyüzü içindeki kara bulutları dağıtmaya yeterdi. Israrla dilemeye devam etti.
Mavi bir gökyüzü görmeyi beklemiyordum. Evlerin çatısı yine gökyüzümü kapatır diye korkuyordum. Gözlerimdeki yaşlar durmuyordu. Belimdeki eli daha da sıkı kavradı beni. Yavaş adımlarla kaldırım taşına oturmamda yardımcı oldu.
"Woosung..."
"...hyung." Ciddileştiği zamanlarda 'hyung' derdi. Karşısındaki adam da aptal değildi ya, bir şeylerin ters gittiğini daha ilk saniyesinden anlamıştı.
"Beni cinsel isteklerin için kullanmaya devam edeceksen bu ilişkiye burada bitirelim."
Sonunda söyleyebilmişti. Karşısındaki bu adam senelerdir koca bir yalandan ibaretti aslında. Pantalon paçalarına tutunan minik anılara şöyle bir baktı. Hiçbirinde "toplum içinde bir arada olmak" dahi yoktu. Hepsi "yataktaki pembe yalan"lardı sadece.
"Jaehyeong.." Tekrar bir yalan daha duymaya hazır değildi.
"Ben..."
"...iyiyim" Hayır, değildim. Yalanlarını da bana bulaştıran o adama lanetlerimi yağdırarak bu yalanın biraz daha inandırıcı olması için büyük sevimli gözleri ile temas kurmaya karar verdim.
Keşke kurmasaydı o teması. Her hücresi yalan olan bu adamın gözlerine bakmasaydı keşke. Keşke..
Hiç karşılaşmamış olsaydık.. Endişeli bakışlarını hak etmiyordum. Kendi tuzağımda kendim boğulmalıydım. O renkleri istememiliydim ondan. Kırmızı olmak için can atmamalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red • jaesung
Fiksi Penggemar"hyung, seninle her rengi deneyimledim.. ve ben şimdi, bana öğrettiğin kırmızı olmak istiyorum."