III. Bölüm.

9 1 0
                                    

Gözümü uykunun ağırlığını zorlayarak açtığımda üzerimde sararmaya başlamış kirli olan tavana bakıyordum. Bir süre tavanı seyre koyuldum. Usta bir ressamın yaptığı tablo gibi göründü bana. Tavan beyaz tuval, sararmış kirler fırça darbelerinin oluşturduğu iz gibi değişik semboller oluşturmuştu. Sanatçı burada ne anlatmak istemiş olabilir? Belki boş bakan gözlerin tuvale yansımasını canlandırmış olabilir. Belki de gözünü ilk açan birinin gördüğü sembollerdir. Bana kalırsa bunları düşünmem için yapıldığını söylerdim. Doğrulup oturdum yatakta. Pencerem karşımdaydı. Dışarıdan içeri girmek için zorlanan sesler, pencereme çarpıp geri dönüyorlardı. Şöyle bir odaya göz attım. Rutubetli duvar-
lar, birkaç kitabımın dizili olduğu kırık kütüphanem, birkaç da elbisemin asılı olduğu askı (bunlardan başka elbisemde
yok zaten) duruyor. Bunlar hiç iç açıcı şeyler görünmüyor. İnsanın sabah kalktığında güzellikler yerine rutubetli duvarlar görünce güzellik kavramı değişiyor tabi. Allah’tan yatağın dibinde, pencere kenarında duran ahşap masam ve onun üze- rinde daktilom, bir de tavanımda duran tablom vardı. Üzerinde oturduğum yatağıma baktım. Beni taşıyabilmek için vargücüyle çalışıyor. O kadar eskimiş ve yaşlıydıki inerken bile yavaşça saygı duyarak iniyordum bu yaşlı ve emektar yataktan.
   
     Doğrulup oturdum yatakta. Pencerem karşımdaydı. Dışarıdan içeri girmek için zorlanan sesler, pencereme çarpıp geri dönüyorlardı. Şöyle bir odaya göz attım. Rutubetli duvarlar, birkaç kitabımın dizili olduğu kırık kütüphanem, birkaç
da elbisemin asılı olduğu askı (bunlardan başka elbisemde yok zaten) duruyor. Bunlar hiç iç açıcı şeyler görünmüyor. İnsanın sabah kalktığında güzellikler yerine rutubetli duvarlar görünce güzellik kavramı değişiyor tabi. Allah’tan yatağın dibinde, pencere kenarında duran ahşap masam ve onun üze- rinde daktilom, bir de tavanımda duran tablom vardı. Üzerinde oturduğum yatağıma baktım. Beni taşıyabilmek için vargücüyle çalışıyor. O kadar eskimiş ve yaşlıydı ki inerken bile yavaşça saygı duyarak iniyordum bu yaşlı ve emektar yataktan.

     İnsanların iç ses diye tabir ettiği; fakat benimle sürekli konuşan, beni yalnız bırakmayan, bazen yönlendirdiği bile olan bu ses, iç sesim mi bilemiyorum. İnsanın iç sesi bu kadar yakın olabilir mi insana? Sanki karşımdaymış gibi konuşuyor.
Özellikle yazdığım zamanlar daha da yakından duyuyorum. Şimdi susmuş bir şey söylemiyordu; ama varlığını hissediyorum. Yataktan kalktım, masaya doğru gidip dün akşam
yazdıklarıma baktım. Şaşkınlıkla bütünleşmiş bir sevince kapıldım. Bu kelimeler, cümleler dün akşam mı dökülüvermişti kâğıda. İnanılmaz bir şey bu. Hâlbuki nasıl yattığımı bile hatırlamıyorken bu cümlelerin nasıl meydana geldiği hakkında
hiçbir fikrim yok.

-Benim sayemde olmuş olabilir.

Aniden arkamda yükselen bu sesten korkup elimdeki kâğıtları fırlatıp yere düştüm. Dönüp bakmaya cesaret edemedim ilk başta. Aniden düştüğüm için biraz da sersemleşmiştim. Elimle masadan destek alıp ayağa kalktım. Yavaşça
dönüp arkama baktığımdasandalyede oturmuş bir adam gördüm. İyice, dikkatli bir şekilde baktığımda: Üzerinde eski, incelmiş montunun yakasını yukarıya doğru ensesini kapatacak şekilde düzeltmiş. Elinde yarısı kırık bir tahta kalemle, küçük bir not defteri vardı. Hiç yabancı gelmeyen tanıdık biri gibiydi. Masada duran çay bardağını elime aldım. Saldıracak bir pozisyonda durarak:

-Kimsin sen ve burada ne işin var? Dedim.

Adam hiç pozisyonunu bozmadan ve sırıtarak:

-Biraz daha dikkatli bak bakalım. Bence tanıyorsun, hem de en iyi sen tanıyorsun.

    Gerçekten de tanıyor gibiydim. Hani çok yakın bir tanıdığınla uzun zamandır görüşmüyorsun da birden karşına çıkınca adını ve kim olduğunu o an hatırlamıyorsun. İşte bu adam da bana öyle geldi.

-Hadi ama kendi ellerinle yazdığın, kurguladığın adamı nasıl tanımazsın!

Gözlerime inanamadım. Yoksa beynimin bana oynadığı bir oyun mu bu! Gerçekten de bu oydu. Afalladım, sersemleştim ve başım dönmeye başladı.

-Bu… Bu olamaz! Sen gerçek olamazsın ki, sen yazıdasın. Burada olmazsın. Bu imkânsız! Hayır, hayır sanırım dün gece iyi geçmedi benim için. Beynim bana bir tür oyunlar
oynuyor. Yoksa bunun gerçekten olabilme imkânı dahi yok!

-İstediğin kadar kendini kandırabilirsin. Ya da neye inanmak istiyorsan onu söyleyebilirsin; ama şu gerçek ki ben buradayım tam karşında duruyorum.

Ayağa kalkıp montunun cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Derin bir yudum vurduktan sonra sandalyenin önünde bir aşağı bir yukarı adımlar atarak yürüdü.

-Aslında uzun zamandır benle konuşuyordun. Neyden bahsettiğimi biliyorsun Azam. Normal insanların iç sesim diye tabir ettiği; ama sen o normal insanlardan olmadığın
için daha yakın duyuyordun beni. Hatta bazen gerçekten biri mi var orda diye sık sık etrafına bakıyordun. Bunu inkâr edemezsin dostum. Sadece bir cismim, yüzüm yoktu. Tek yapman gereken kâğıda döküp ete ve kemiğe büründürmekti ve işte buradayım, canlı, kanlı burnundan derin bir soluk çekerek. Nefes alıp soluyorum. Bundan daha gerçek ne olabilir.

      Başım dönüyor, nefes almakta zorlanıyor, hızlı solukalıp veriyordum. Masanın önünde duran sandalyeyi alıp hızlı bir şekilde vurmak istedim; ama indirdiğim darbenin hızını kesecek karşı bir kuvvet olmadığı için kendi etrafımda dönerek sırt üstü yere düştüm. Düşerken başımı sandalyeye
fena halde çarpmış olmalıydım ki, başım feci şekilde dönüyor ve ağrıyor. Gözlerim kapanacak gibi doğrulmak istedim;ama vücudum geri çekiliyor, karşı koyuyor gibi başaramadım.
Sadece başımı hafifçe kaldırıp gözlerimle karşıya baktığımda
kimse yoktu. Başım birden yere indi, gözlerim yavaşça kapandı.
   
       Gözlerimi yavaşça açtığımda hala olduğum yerde uzanmış duruyordum. Ellerimle yerden destek alarak doğrulmaya çalıştım. Bu kuvveti uygularken başıma ağrılar giriyor,
zonkluyordu. Ne kadar zamandır burada yatıyordum acaba?
Gerçi düşerken saate bakmadım; ama havanın kararmasına bakılırsa epey bir zaman olmuş. Zor da olsa kalkıp yerdeki sandalyeyi düzeltip oturdum. Masanın üstünde duran sigara paketi gözüme ilişti. Yavaşça kalkıp bir sigara alıp yaktım. Birkaç nefes üst üste çektikten sonra gidip sandalyeye tekrar oturdum. Hemen yanımda duran boş sandalyeye baktım.
“Biraz önce olan şeyler gerçek miydi? Yoksa hayal mi görüyordum? Ama hayal olamayacak kadar gerçekti de. Allah’ım kafayı yiyeceğim galiba. Çok korkuyorum! Kâğıttan fırlamış gibi önümde beliriverdi adeta. Hayır, hayır sakin ol Azam! Bunun gerçek olmadığını biliyorsun. Sadece romanı fazla düşünmekten zihnim karakterleri gerçekmiş gibi önüme
koyuyor o kadar.” Kalkıp banyoya gidip elimi yüzümü iyice yıkadım. İçeri geldiğimde kapıyı yavaşça açtım. Her ne kadar bunun zihnimin oynadığı bir oyun olarak kabul etsemde içeride birinin olup olmayacağı endişesi içerisinde yine de korkuyordum. Odaya iyice bir göz attım “Kendine gel! Orda kimse yok, olamaz da!” deyip kapıyı hızlı bir şekilde iteleyerek sonuna kadar açıp içeri girdim. Şu anda beni en rahatlatacak olan ve kendime getirtecek olan şey yazmak. Sandalyemi odanın ortasından alıp masanın önüne götürerek oturdum. Boş bir kâğıdı daktiloya yerleştirdim. Derin ve rahatlatıcı bir nefes aldım. Birkaç dakika boş kâğıda öylece bakıp durdum. Artık kelimelerin çağrışımını beklememe gerek yoktu. Cümleler bir birini bütünlüyor. Kaldığım yerden devam etmemi sağlıyordu ve geçmiş cümleyi devam ettirecek ilk cümleyi yazdım.

İKİ KALEM BİR RUH Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin