On Yedinci Bölüm

366 50 27
                                    

Beth o uzun uykusundan uyanınca gerçekten de gördüğü ilk şeyler Meg'in vazoya koyduğu gül ve annesinin yüzü oldu. Ama hiçbir şeye şaşıramayacak kadar bitkin bir haldeydi. Buna rağmen o uzun hasretin bittiğini anlayarak gülümsemeyi başardı ve annesinin kollarına sokularak tekrar uykuya daldı.

Hannah, Bayan March için kahvaltı hazırladı. Hep birlikte sofraya oturdular. Jo ile Meg, Beth'in iyileşmesine ve annelerinin gelmesine çok sevinmişlerdi. Evin içinde bir bayram havası esiyordu. Ama yine de kızlar içten içe, Beth'in tekrar hastalanabileceği endişesini taşıyorlardı.

Bu sırada annelerinin onlara getirdiği haberleri dinlediler. Babalarının sağlığı giderek düzeliyordu ve Bay Brooke, Bayan March gittikten sonra orada kalıp Bay March'la ilgileneceğine söz vermişti.

Kahvaltıdan sonra Meg'le Jo, uykusuz bir gece geçirmiş oldukları için odalarına çekildiler. Bayan March ise Beth'in başucundan, uzun bir süre daha ayrılmadı. Bir süre sonra da Laurie ile birlikte Amy'yi ziyarete gittiler.

Amy, annesinin kucağında otururken dünyadaki en mutlu insan olmuştu. Annesi ona Beth'in sağlığı hakkında bilgi verdikten sonra bir süre daha halası ile kalması gerektiğini ve çok yakın bir zamanda da onu eve götüreceklerini söyledi. Sonra Bayan March birden Amy'nin parmağındaki yüzüğü fark etti. Daha o bir şey söyleyemeden Amy annesinin bakışlarındaki ifadeyi görerek "Bu konudan sana bahsedecektim ama unutmuşum," dedi. "Bu yüzüğü bugün bana halam verdi. Vermek için yanına çağırdığında önce beni öptü, sonra yüzüğü parmağıma taktı. Benim onunla kalmamdan çok memnun olduğunu söyledi. Ben de bu yüzüğü parmağımdan çıkarmayı hiç istemiyorum anneciğim. Onu takmama izin verecek misin?"

"Gerçekten çok güzel bir yüzük bu, Amy ama sanırım böyle değerli mücevherler takmak için henüz yaşın çok küçük."

"Sanırım bu yüzüğü takmak istememin tek nedeni onu çok beğenmiş olmam değil. Ona baktıkça bana hatırlatmasını istediğim bir şey var."

"March Halanı hatırlatması için mi takmak istiyorsun yoksa?"

"Hayır, hayır! Bana bencil bir kız olmamam gerektiğini hatırlatıyor. Halamın evinde bol bol düşündüm. Benim en kötü huyumun bencilliğim olduğuna karar verdim. Eğer başarabilirsem bundan sonra hiç bencillik yapmamaya karar verdim. Beth hiç bencil biri değil. Herkesin onu bu kadar çok sevmesinin ve kaybetmekten korkmasının nedeni de bu. Eğer ben hasta olsam eminim kimse benim için o kadar üzülmezdi. Doğrusu ben de zaten o kadar üzülmelerini hak etmemiş olurdum. Ama ben de çok sevilmek ve arkadaşlarım tarafından aranan biri olmak istiyorum. Sonuç olarak Beth gibi biri olmaya karar verdiğim için böyle gözümün önünde olan bir şey bana bunu hatırlatırsa işimin daha kolaylaşacağını düşündüm."

"Peki yavrum," dedi Bayan March. "İstemek başarmanın yarısıdır. Elinden geleni yapacağından da eminim."

O akşam Meg oturup babasına mektup yazmaya başladı. Jo da Beth'in odasına çıktı. Annesi her zamanki koltuğunda oturuyordu. Jo'nun kaygılı bir tavırla saçlarını karıştırması annesinin gözünden kaçmadı. "Ne oldu Jo?" dedi. "Seni endişelendiren bir şey mi var?"

"Seninle bir şey konuşmak istiyorum anne."

"Meg hakkında mı?"

"Nasıl da bilirsin! Evet, onun hakkında. Aslında çok önemli bir şey değil ama beni oldukça rahatsız etti. Geçen yaz Meg Laurence'larda eldivenini düşürmüş. Laurie eldivenin Bay Brooke'ta olduğunu söyledi. Bir gün eldivenin Bay Brooke'un cebinde olduğunu görünce Laurie ona takılmaya başlamış. Bunun üzerine Bay Brooke da ona Meg'den hoşlandığını itiraf etmiş. Yalnız Meg çok genç, kendisi de çok fakir olduğu için bir türlü ona açılmaya cesaret edemiyormuş. Ne kadar sinir bozucu bir durum değil mi?"

"Meg de onu seviyor muymuş?" diye sordu annesi.

Jo'nun yüzünde merakla iğrenme karışımı bir ifade belirdi.

"Tanrı korusun!" dedi. "Ben bu aşk meşk gibi saçmalıkları anlamıyorum zaten. Romanlardaki kızların âşık olduğu kızarıp bozarmalarından belli olur. Hemen zayıflamaya başlar, yemekten kesilirler. Budala gibi davranmaya başlarlar. Neyse ki Meg şimdilik böyle şeyler yapmıyor. İştahı yerinde, aklı da başında. O adamdan söz ederken gözlerini benden kaçırmıyor. Yalnız Laurie âşıklar hakkında şakalar yaptığı zaman biraz yüzü kızarıyor."

"Demek sence Meg John'la ilgilenmiyor, öyle mi?"

"Kiminle?" diye bağırdı Jo. "John mu dedin?"

"Evet, John Brooke. Hastanede bize karşı o kadar yakın davrandı ki onu küçük adıyla anmakta hiçbir sakınca görmüyoruz. Bu onun da hoşuna gidiyor."

"Aman Tanrım! Senin de ondan yana olacağını biliyordum zaten! Babamla sana iyi davranıp sizin de dostluğunuzu kazanmış! Demek sonunda sizi de kandırdı. Artık Meg isterse onunla evlenmesine de bir şey demezsiniz!"

"Bu kadar sinirlenecek bir şey yok! Dur sana olanları anlatayım. Biliyorsun Bay Laurence'ın ricası üzerine Bay Brooke da benimle geldi. Orada bize o kadar yardımcı oldu ki... Baban da ben de onu çok sevdik. Üstelik bize karşı son derece dürüst davrandı. Meg'i sevdiğini ancak ailesini geçindirebilecek kadar para kazanmadıkça onu istemeyeceğini açıkladı. Bütün istediği, Meg'i sevmesine izin vermemizdi. Biz izin verirsek Meg'e de kendisini sevdirmeye çalışacakmış. John çok iyi bir genç ama Meg'in nişanlanmak için çok genç olduğunu düşünüyorum."

"Elbette erken!" diye bağırdı Jo. "Ben ortalıkta bir şeyler döndüğünü çoktan anlamıştım ama işler iyice ilerlemiş meğer!"

Bu sözler annesini güldürmüştü.

"Jo sana çok güvenirim," dedi. "Meg'e şimdilik bu konudan bahsetmeni istemiyorum. John buraya döndüğünde onları bir arada görmek istiyorum. O zaman Meg'in de onu sevip sevemeyeceğini anlarım."

"Meg zaten son günlerde adamın güzel gözlerinden başka bir şeyden söz etmiyor. Bu gözlerde adamın kendisine duyduğu aşkı okuyacak ve hapı yutacak. Zaten o kadar duygulu bir kız ki, o adam kendisine biraz sevgiyle bakacak olsa Meg tereyağı gibi erir. Sonunda Meg de ona âşık olunca, bizde ne neşe kalacak ne huzur. Birbirlerine aşk sözcükleri fısıldayarak evde dolaşırlarken biz de ayak altında olmamak için hep bir yerlere kaçışacağız. Meg'in gözü bir süre sonra o adamdan başka bir şey görmeyecek. Sonunda da adam Meg'i alıp götürecek. O gidince evde kocaman bir boşluk olacak."

"Zamanı geldiğinde hepiniz ayrı evler kuracaksınız Jo. Bence kendini şimdiden buna alıştırman gerekir. Tabii ki ben de kızlarımdan bu kadar çabuk ayrılmak istemem. Meg daha on yedi yaşında. Eğer gerçekten birbirlerini seviyorlarsa bir süre daha bekleyebilirler. Umarım sonunda da çok mutlu olurlar."

"Ben hep Meg için Laurie'nin uygun biri olduğunu düşünmüştüm," dedi Jo birden. "O kadar iyi, o kadar mükemmel biri ki o. Üstelik de zengin."

"Evet, para gerekli bir şeydir Jo. Kızlarımın sıkıntı çekmelerini ben de istemem. Ama dünyada zenginlikten daha değerli şeyler de var kızım. Ayrıca bu tür konularda başkaları için tasarılar yapmaktan vazgeç. Böyle şeylere karışmak doğru değildir."

"Olabilir ama işlerin benim düşündüğüm gibi yürümemesi hiç hoşuma gitmiyor. Keşke bizi yukarıdan bir iten olsa da hiç büyümesek. Ama ben ne desem boş! Yarın tomurcuklar gül, civcivler de tavuk olacak."

O sırada Meg odaya girmişti. "Tomurcuklarla civcivlere ne olmuş bakalım?" diye sordu.

"Hiçbir şey canım. Ben yine saçma sapan konuşuyorum," dedi Jo. Sonra ayağa kalkarak, "Ben yatmaya gidiyorum," diye mırıldandı.

Bayan March, Meg'in elindeki mektuba bir göz gezdirip "Çok güzel bir mektup yazmışsın Meg," dedi. "Lütfen John'a da sevgilerimi yolla."

"Sen ona John mu diyorsun artık?" diye sordu Meg gülümseyerek.

"Evet," dedi annesi, "onu çok sevdik. Artık o da bizim oğlumuz sayılır."

"Buna çok sevindim," diye karşılık verdi Meg. " Onun çok yalnız bir adam olduğunu düşünüyordum. İyi geceler anneciğim." Sonra annesinin yanağına bir öpücük kondurarak odadan çıktı. Bayan March kızının arkasından bakarken "Henüz John'u sevmiyor ama yakında sevecek," diye düşündü.

Küçük KadınlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin