Mükemmel Cinayet

772 68 25
                                    

MÜKEMMEL CİNAYET

Gravel iki sesi birden yapıyor olamazdı. Benim yapmadığımdan da oldukça emindim. Geriye bir kişi kalıyordu.

Lance'ti bu. Sonunda ikimizden birinin izini bulmuştu. Sesini değiştirme konusunda başarılı değildi. Ya ben onu çok iyi tanıyordum, ya da Gravel sesini tanıyamayacak kadar sarhoştu.

Ne yaptığını anlamıştım ama amacını kesin olarak kestirememiştim. Gravel ile sıradan bir dövüş yapsa, en fazla bir iki kesik ile kurtulup Gravel'ı öldürürdü. Kız ciddi yaralıydı. Hiçbir yere kaçamazdı da.

Belki de sadece oyun oynayıp eğlenmek için böyle yapıyordu. Belki o da kafayı yemişti. Ya da onun da ağır yaraları vardı. Ama ben, oyun kuruculara yalakalık yaptığını düşünecektim.

Bir an onu kıskandım. Bunu neden ben düşünememiştim ki?

"Yapabilirim, değil mi?" diye sordu Gravel. Sesi, sadece bir iki iltifata ihtiyacı varmış gibi umutluydu. Sanki bir iki güzel söz tüm yaralarını saracakmış gibi.

"Tabi ki yapabilirsin." dedi Lance.

"Sana inanacağım. Sen bana yalan söylemezsin. Sen, bensin!" dedi Gravel gülerek.

"Aynen öyle, ben senim. Bana inan. Yapabilirsin. Yapabiliriz."

Gravel bacağının hali ve omzundaki yaraya rağmen sevinçli görünüyordu.

"Kazanmaya çok yakınız. Ayağa kalk, Gravel. Oturmanın sırası değil."

Ve Gravel denileni yaptı. Ayağa kalkması bile ona çok acı vermiş gibiydi. Şimdi, yaralı bacağını görebileceğim şekilde yan duruyordu. Paçasının yarısı kan olmuştu. Yüzü bembeyazdı. Omzunda, bacağı kadar ciddi olmasa da, hafife alınacak kadar küçük olmayan bir yarası vardı. Neden kafayı yediği böyle daha iyi anlaşılıyordu. Tükenmişti. Bunu ona ben yapmıştım.

Nedense ne suçlu hissediyor, ne de ona acıyordum. Yalnızca hala bu planı nedeniyle Lance'i kıskanıyordum. O noktada 'iyi bir insan' olamazdım. Hayır, bu bana çok şey kaybettirirdi. O noktada yalnızca Lily'nin bahsettiği kalpsiz olmaya ihtiyacım vardı. En azından kazanana kadar. Her şey bitene kadar.

"Çok güzel. Şimdi bir iki adım sola kay." Gravel bir iki adım sola kaydı. Artık gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Nasıl bir vicdansıza dönüştüğümü sorgulamadım bile.

"En azından Gravel'dan da vicdanlıyım."

Kendi şakama kafamın içinde gülüp izlemeye devam ettim.

"Mükemmel. Bak işte, yapabiliyorsun." dedi Lance. "Şimdi başını dikleştir ve ormana bak."

Gravel başını dikleştirdi ve boş gözlerle karşısındaki ağaçlara baktı. Hiç kımıldamıyordu. O an onu öldürebilirdim. Ama eğer öldürürsem, Lance yerimi öğrenirdi. Ben onun yerini bilmediğimden dezavantajlı olurdum.

"Bakıyorum." dedi Gravel.

"Tamam. Pekala. Ne görüyorsun?"

"Ağaçları, toprağı, biraz da çiçek var." Sessizlik. "Ne görmeliyim?"

"Bunu kendin bulabilirsin. Dikkatli bak.Gözlerini ayırma... "

Gravel baktı. Uzun süre baktı. Hiç kımıldamıyordu. Arenada çıt çıkmıyordu. Bu sessizlik güzel değildi. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi aynı. Ve sonunda bu sessizlikte, Lance'in amacını anladım.

Birden, bir mızrak Gravel'ın göğsünden, hatta şaşırtıcı bir şekilde gövdesinin tam ortasından geçti. Bu o kadar hızlı olmuştu ki, mızrağın nereden geldiğini göremedim bile. Ardından ağaçlar hışırdadı ve hışırtı gittikçe uzaklaştı.

71. Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin