Katil

1.2K 115 16
                                    

KATİL

Karanlık ortam gözlerimin önünde yerini batan güneşe bıraktığında, Lily gittikten sonra uyuyakaldığımı anladım. Sığınağın görünmez olmasının en iyi yanı buydu. İstediğiniz kadar uyuyabiliyordunuz.

Beni uyandıran şeyin ne olduğunu başta sezemedim; uykunun verdiği sersemlikten dolayı algılarım tam olarak açılmamıştı. Biraz bekleyip kafamı kaldırınca, bir ses işittim. İnsan çığlığına benzeyen bir sesti ki bu da oyunlarda çok normaldi. Kafamı ormanın içine, sesin geldiği yere doğru çevirdim. Ben uykuyu ve uyku sersemliğini üzerimden attıkça, ses bir biçim almaya başladı. Bu bir kız sesiydi. Benimkinden daha inceydi. Fakat ölüm döşeğinde acıdan atılan çığlıklar gibi değildi onun çığlıkları. Daha çok yardım istiyor gibiydi. Yattığım yerden doğrulup, sese kulak verdim. Dikkat edince sesi net olarak duyabiliyordum. Uzaktan gelen küçük bir kızın sesi, belirli aralıklarla aynı şeyi tekrarlıyordu.

''Johanna! Johanna!''

Lily'nin sesiydi. Başı dertteydi. Ve benden yardım istiyordu. İttifağımız bitmiş olmasına rağmen.

Hiç düşünmeden hızla çantamı hızla sırtıma takarak ağaçtan inmeye başladım. Son iki veya bir dala denk gelen yere basmak yerine ağaçtan atladım. Dizlerime taşlar batmıştı ama umurumda değildi. O an sadece Lily'i bulmak istiyordum. Artık ortak değildik, ona yardım etmek zorunda değildim. Fakat içimden bir parça asla bu çığlıkları duyarak sığınakta durmama izin vermezdi. Sonuçta o bana sadece erzak deposunu veya stratejilerini açmamıştı; bana hislerini, evine olan özlemini anlatacak kadar güvenmişti. Benden yapmamı istediği bir son dileği bile vardı. O beni arkadaşı olarak görüyorken- hiç arkadaş canlısı olmama karşın- ona arkamı dönüp ölmesine göz yumamazdım. Ben bir piyon değildim. Ben kalpsiz değildim.

Ne yapacağımı tam olarak bilemeyerek sesin geldiği yöne doğru koşarken, çığlıklar yükseliyordu. Yaklaştıkça, Lily'nin sesinin yanında bir erkek sesi duymaya başladım. Yanında ya bir haraç, ya da *zevzekkuşları olmalıydı.

''Johanna!'' Sesler giderek artarken ona geldiğimi duyurdum. ''Lily!'' Bir sağa bir sola döndüm. ''Neredesin?'' Sağ taraftan belli belirsiz bir ses gelince oraya doğru koştum. Önüme çıkan ağaçların dallarını kollarımla savuşturup kendime yol açtıktan sonra, önüm tamamen boşaldı. Bomboş, neredeyse ağaçsız bir yerle karşı karşıyaydım. Orada bir yerlerde Cornicopia'yı görünce burasının oyunlara başladığımız yer olduğunu anladım. Ve bu boş alanın ortasında, beş-altı tane ağacın birinin gölgesinde duran iki kişiyi seçebildim. Küçük olan Lily'di, önündeki kişi onu ağaca yaslamıştı. Geldiğimi görünce beni çağırdı.

''Johanna!'' Önündeki çocuk hemen arkasını döndü. Döner dönmez kim olduğunu anladım. Onu tanıyordum. Yüzünde bir iki çizik, bacaklarından birindeki el yapımı sargıya rağmen kim olduğu çok belliydi. Büyük ihtimalle kariyerler onu hırpalamıştı ama o kurtulmayı başarmıştı. Bu Lance'ti.

Beni gördükten sonra arkasını döndü ve Lily'le yüzleşti.

''Sana yardım edebileceğini mi sanıyorsun?''

Onu böyle gördükçe iğreniyordum. Sinirle baltalardan birini elime alıp o tarafa doğru koşmaya başladım. Atmak yoktu, kafasını yarmadan rahat uyuyamazdım. Bunu hak etmişti. Koşarken az önümde çakan bir kıvılcım gördüm. Önce ne oluğunu sezemeden koşmaya devam ettim. Hemen ardından ikinci küçük kıvılcım çıkınca ne olduğunu anladım. Durmaya çalışsam da geç kalmıştım. Ancak yavaşlayabilerek önümdeki güç sahasına çarpıp geri sendeledim. Güç sahası elektriklendirilmiş, görünmez, geçilmez duvarlardı. Ölümden kıl payı kurtulmuştum. Ama Lily umutsuz gözlerle beni süzmeye devam ediyordu.

71. Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin