5⚝

84 8 17
                                    

Bazen var olmasaydım nasıl olurdu, diye düşünüyordum. Şu ağır hissettiğim zamanlarda aklımda dönen yegane soru. Olmasaydım, gözlerimi dünyaya hiç açmamış olsaydım nasıl olurdu? Bu soru beynimde her dalgalanışında etraf belkilerle doluyordu. Çok fazlaydılar, haddinden fazlaydılar. Onları taşımak yorucuydu.

Belki Chan daha az sıkıntı çekerdi, benimle vakit geçirmek için o kadar yolu her gün tepmek zorunda kalmazdı, benden daha iyisini bulup daha mutlu olurdu. Belki arkadaşlarım benim için endişelenip vakitlerini benimle harcamak yerine kendilerine daha çok vakit ayırabilirlerdi. Belki Nunu kendine yemek verecek, benden daha ilgili birini bulur ve daha uzun yaşardı. Belki yaşamasaydım her şey daha iyi olurdu.

Gözlerim sızlıyordu. Gözlerim o kadar çok sızlıyordu ki açabilmek için uğraşsam da yapamıyordum. Çoktan uyanmıştım ancak bedenimi hareket ettirmeye yetecek gücüm yoktu.

"Kendini uyanmak için zorlama küçük elma." yumuşak sesin hafif fısıltısı kulağıma iliştiğinde denemekten vazgeçip hemen sağımda sıcaklığını hissettiğim bedene doğru kendimi ittirmeye çalıştım ancak yalnızca çalıştım. Üstümden tıka basa yükle dolu bir tır geçmiş gibi hissediyordum. Bütün eklemlerimin sızlamasıyla birlikte tüm vücudumu silik bir karıncalama sarmıştı. Denemekten vazgeçip çöken vücudumu fark edişiyle, kollarını etrafıma sarıp beni göğsüne çektiğinde daha iyi nefes alabildiğimi hissetmiştim. Benimle olduğu için minnettardım ancak üstüne fazladan yük bindirdiğimi hissettiğim her an kendimi bencil bir pislikmiş gibi hissediyordum.

"Dersin yok mu? Geç kalacaksın." kendi sesimi tanıyamamıştım. Ne kadar ağladığımı hatırlayamıyordum ancak böylelikle oldukça uzun bir süre olduğunu anlayabilmiştim.

"Vardı ama önemli değil." saçıma öpücük konudurup sırtımda gezinen ellerini omzuma çıkarmıştı.

"Hayır." boğazımı saran acıyla susmak zorunda kalmıştım ancak fark etmemesi için zorla da olsa kalkarak sırtımı yatak başlığına yasladım. "İyiyim. İşine gitmelisin." doğrularak sırtını benim gibi yatak başlığına yasladı.

Gözleri yüzümü turlarken gözlerindeki ifadede endişe çok net seçiliyordu. Bütün gün kollarına sığınıp uyumanın ertesi güne kadar üstümdeki yorgunluğu alıp götüreceğinden emindim ancak bunu ondan istersem kendimi yine çok bencil hissedecektim. Ki zaten bunu ondan istemekle çok büyük bir bencillik yapmış olacaktım. Hayatının normal akışının bir gün için bile olsa benim yüzümden bozulmasını istemiyordum.

Sırtımı yaslandığım yerden hafifçe ayırarak gözlerini ayırmadan beni izleyen adamın omzuna kafamı yasladığım da ellerimizi birleştirerek kucağına çekti. "Seni yalnız bırakmak istemiyorum."

"Ben iyiyim. Biraz daha uyurum ve toparlanırım. İşine gitmezsen çok daha kötü hissedeceğim." iç çekişiyle pes ettiğini belli etmişti. Kafamı çevirip omzuna dudaklarımı bastırdıktan sonra kafamı kaldırarak gözlerimi hafifçe aydınlanmaya başlamış odada dolaştırdım. Etrafı net göremiyordum ayağa kalkarak banyoya doğru yürüdüm. Üstümdeki ölü toprağını atmak için bir şeyler yapmalıydım. En azından Chan evden çıkana dek her şey yolundaymış gibi gözüksem yeterdi.

Yüzümü yıkayıp çıktığım banyonun önünde bekleyen çoktan hazırlanmış sevgilimle, sakince yürüyüp kollarımı boynuna doladım. Endişesi her halinden belli oluyordu ve bir yanımın mutlu oluşu sinirlerimi bozmuştu.

"Minho, hala arayıp gelemeyeceğimi söyleyebilirim." vücutlarımızı ayırarak göz göze gelmemizi sağladım. Sevgisini tam kalbimde hissettiğim anlardan birindeydim.

"Hayır, yarın haftasonu zaten. Geldiğinde birlikte yeni bir hikaye okuyabilmemiz için gidip işlerini tamamlaman gerekiyor." birkaç saniye için durup yüzümü izledi, hemen sonrasında dudaklarıma hızlı bir öpücük kondurup elimden tuttuğu gibi peşinden sürüklemeye başladı.

Kapının önüne geldiğimizde az önceki öpücükten bir tane daha kondurdu dudaklarıma. "İşimi bitirdiğim gibi geri döneceğim, küçük elma. özle beni."

"Özleyeceğim. Kendine dikkat et." kapıyı açıp el salladıktan sonra dışarıya çıkıp ardından kapıyı kapattı.

Yüzümdeki küçük gülümseme yavaş yavaş söndü. Oracıkta donup kaldım, etrafı netleştiremeyen gözlerim kapıya sabitlendi. Ne yapmalıydım? Düşüncelerime izin verip beni kanatmalarını mı izlemeliydim, yoksa kalkıp kalbimdeki tüm ağırlıkla yürümeye devam mı etmeliydim? Annem çiçeklerine hangi sihirli sözleri fısılıldıyordu da o kadar güzel yeşeriyorlardı? Aklım bana ne yapıyordu? Hayatımın senaryosunun yazarı, benden nefret ediyor olmalıydı. Bu kafa karışıklığının başka açıklaması olamazdı.

Kapı zili çaldığında irkildim ve bir süre kendime gelemedim. Birileri beni şiddetle sarsıyor gibi hissediyordum. Kapıya ulaşıp kapıyı araladım. Hyunjin bana bakıyordu ama ne yanında ne de ardında Seungmin gözükmüyordu.

"Bir sorun mu var, Hyunjin." omuz silkti. Onu Seungmin göndermiş olmalıydı.

"Ağabeyimi ziyarete gelmem için bir nedene mi ihtiyacım var?" Araladığım kapıyı iyice açarak içeri girmesi için kenara çekildim. "Tabii ki de yok. İçeri gel."

İçeri gelip salona doğru yürümeye başladı. "Hissettim diyelim." arkası dönükken söylemişti ve ben algılayamamıştım. "Kötü hissediyorsun yine, değil mi?"

"Hayır iyiyim, sorun yok." Başını iki yana salladı, ilgiyle bana bakıyordu. "Benden gizleme lütfen."

"Aç mısın, yemek hazırlayayım hemen." içten içe sorulmasını istediğim soruyu sormuştu fakat neden böylesine basılmış hissetmiştim? Aklım kendine kaçacak delik arıyordu, bu kadar çok mu korkuyordu kendinden?

"Kaçıyorsun..." omuzlarını düşürdü, etrafımdaki herkesi yoruyordum. "Fazla kalamayacağım bugün bu yüzden ısrar etmeyeceğim."

"Biraz açım, sana yardım edeyim ve birlikte yiyelim. Sonrasında okula dönüp Seungmin'i almalıyım." kafamı sakince aşağı yukarı salladım ve mutfağa yöneldim. Arkamdam bana yetişip kollarını etrafıma sararak yürümeye devam etti. Bugün beni şaşırtmıştı. Hyunjin diğerlerine kıyasla düşüncelerini ve hislerini belli etmezdi ama etrafındakilerin ruh hallerini çabucak anlar ve hemen sorardı, bunu şimdiye kadar yalnızca bana karşı kullanmamıştı ve bugün böyle davranması beni şaşırtmıştı.

"Biz yanındayız, Ağabey. Lütfen bunu unutma. Eğer ortada bir sökük varsa senin için iğne iplik oluruz." konuşmayı bitirdikten sonra kollarını benden ayırarak mutfağa girdi. Oracığa çöküp hüngür hüngür ağlamak istemiştim ancak yapamadım.

Hayatımın senaristti her ne kadar senaryoyu yazıp bitirmiş olsa da, bu filmin yönetmeni hala bendim. İyi olamasam bile idare etmek zorundaydım.

*

sizi seviyorum, kendinize cici bakın. 🧡

 🧡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ıhlamur ağacı. ⚝minchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin