Kahverengi saçlı çocuk küfür etti. Böyle olacağını tahmin etmemişti. Chuuya'nın onları önemsemeyeceğini, kaçıp gideceğini düşünmüştü. Sonuçta ihanet etmişlerdi ona, gitmeliydi. Ama o kızıl kafanın bu kadar duygusal bir aptal olduğunu bile bile kaçacağını düşünmesi de komikti.
"Atsushi-kun, Sarı Peçeliler'e haber yolladın mı?"
"Evet, Dazai-san."
Dazai kafasını sallayıp olan olayları gözlemlemek için tekrar bakmıştı kameraya. Yerleştirdiği kameralarla olan biteni görebiliyor, oralarda kimin ne dediğini iyice anlayabiliyordu. Saplantılı bir âşık için bunlar kolaydı. Onu her dakika izlemek, gülüşünü dinlemek, uyumadan önce uykusundaki güzelliğe son bir kez bakmak ruhunu dinlendiriyordu. Ancak şu an, içindeki şeytanî gücü ortaya çıkardığı için yardım etmesi gerekiyordu Dazai'ın. Yoksa sevdiği kendi canına kıyacaktı.
Kameradan gözünü ayırıp yanındaki beyaz saçlı çocuğa baktı. Emirlerini hızlıca yerine getirmiş, Mikado'nun arkadaşı olan Kida Masaomi'yi çağırtmıştı o mahşer ortamına. Aralarındaki çekişmeyi yok etmeye yarayacak tek sebep birlik olup karşıdaki canavara karşı savaşmak olduğunu fark edeceklerdi. Tabii mafya onları öldürmeden önceki son salise.
"Dazai-san, Chuuya-san'ı ne zaman düzeltmeyi düşünüyorsunuz? Burnundan kan gelmeye başladı."
Dazai endişeyle baktı tekrar kızıl kafalı gence. Oradaki neredeyse herkesi öldürmüştü, sevdiği veya sevmediği. Bu yükün ağırlığını kaldıramazdı. Onun yanına gittiği vakit bunları göremezdi. Hızlıca yerinden kalktı.
"Atsushi-kun, Tanizaki ile önden girin. Sarı Peçeliler'in ve Mavi Kareliler'in işinin bittiğine emin olun. Akutagawa'ya yakalanmadan hâllet, Atsushi."
Beyaz saçlı kafasını sallayıp hemen inmişti siyah araçtan. 5 dakikalık mesafedeki yere yanındaki arkadaşı ile girmişti bile.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Akutagawa ne olduğunu, ne bittiğini hiçbir şekilde anlamıyordu. Sadece şu an, ona saldıran insanlara karşılık veriyordu. Rashoumon daha genç ve kullanma konusunda vahşiydi. Bu yüzden bir şey yapmasa bile onu koruyordu. Ancak Chuuya-san'ı için aynı şey söylenemezdi.
Kaos ortamı oluşmuştu.
Chuuya yozlaşmaya kullanmaya başladığı vakit vücudu kırmızı lekelerle kaplanmış, gözbebekleri yok olmuştu. Bedeni havalanarak en tepeye uçmuştu. Herkes ölmüştü çevresindeki. Sıra Akutagawa'ya gelecek gibi duruyordu. Ancak gürültüyle açılan kapıyla sarı kıyafetli insanlar gelmiş, Mavi Kareliler'in bazıları onlarla dalaşmaya başlarken Chuuya da onlara doğru ilerlemişti. Gücünün son damlasına kadar kullanıyordu. Sanki hiç vücuduna zehirli bir bıçak saplanmış gibi değildi.
Akutagawa karşısındaki adama Rashoumon'u geçirip öldürdü, adamın üstüne tavandaki parçalar düşmeye başlamıştı. Chuuya'nın kullandığı yerçekimi topları yüzünden oldukları yer parçalanmaya başlamış, şimdi de içten içe çöküyordu. Onu uyandırmalıydı. Daha önce görmediği bu hâlini nasıl düzeltmesi gerektiğini bilmiyordu ama, yapmalıydı. Ona doğru yaklaşmayı denedi. Rashoumon'u yere sabitleyip bedenini yukarı çıkarması için gücünü kullandı.
"CHUUYA-SAN UYAN, BİTTİ SAVAŞ ARTIK."
Ellerini bedenine yaklaştıracağı vakit, birden oluşan yerçekimi topuyla karşı karşıya kaldı. Ancak hızla atak yapan beyaz renkli bir kedi(?) ile bedeni onun yanından çekilmiş, bir kucak arasına düşmüştü.
"Salak mısın sen? Öyle yaklaşılır mı ona? Bilincini kaybetmiş birine ne anlatabilirsin? ÖLMEK Mİ İSTİYORSUN?"
Akutagawa geçen kahverengi saçlı adamın yanında gördüğü bu çocuğun nereden geldiğini, neden şimdi onu kurtardığını anlamamıştı. Ancak Chuuya-san'ın bilincinin olmayışını fark ettiği söylenemezdi. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyordu. Yarı kaplan, yarı insan hâlinde olan beyaz saçının kucağından indi. Chuuya-san'a bir kere daha baktı. Başka insanları yerçekimi topuna tutuyordu.
"Onu buradan çıkarmamız lazım, burası çökecek."
"Evet, çıkartacağız. Ama önce buradaki herkesi öldürmemiz gerek."
"Tamam, öldürelim."
Sırt sırta vermiş iki genç hızlıca karşılarına çıkan insanları öldürmeye başlamışlardı. Sanki yıllardır takım hâlinde çalışıyorlarmış gibi.
O sırada kahverengi saçlı adam ise sevdiğini kurtarmak için girmişti mahşer ortamına. İlk önce dikkatini çekmesi gerekiyordu. Eline yerde bulduğu bir taşı aldı. Kızıl saçlının kafasının ortasına attı. Birden ona dönen yüzle ve atılan yerçekimi topuyla kenara kaymış, ona nasıl dokunabileceğini düşünmeye başlamıştı. Keşke ilk adımı yaptıktan sonra ikinci adımı da düşünseydi.
Ardı ardına gelen toplardan kaçmaktan sıkılmıştı. Duvardaki pencereye tutundu. Bacaklarını duvara sabitleyip hızla bedenini kendine yaklaşmakta olan bedene doğru fırlattı. Yaptığı ani fırlama ile vücuduna gelecek yerçekimi toplarını beklerken, hiçbir top gelmemiş, o da kollarının arasında minik bir bedene sâhip olmuştu. Kızıl kafalı sevdiği kollarında, kullandığı yozlaşmanın dinmesi için savaş veriyordu. Dazai gülümsemeden edemedi. Bu anı uzun süredir beklemişti. Sevdiği adamın bedenini hissetmeyi, tenine dokunmayı çok uzun süredir istiyordu. Ama böyle bir savaş sırasında bu fırsatı bulmak hoş değildi.
"Dazai-san! Çabuk çıkmalıyız buradan. Acele edin!"
Atsushi, patronuna çöken yeri işaret ederek bağırmış, yanındaki Akutagawa'nın belinden tutarken ilerlemeye başlamıştı bile. Sarı Peçeliler'de de yetenek kullanıcısı olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden ağır yaralar almışlardı. Atsushi iyileşme gücü sâyesinde şanslıydı. Fakat Akutagawa'nın böyle bir şansı yoktu. Var olan öksürükleri çoğalmıştı, Atsushi ruhsuz bir ölüm meleği olabilirdi, ama onu öyle bırakmazdı.
Onlar yavaşça ilerlerken Dazai, kucağındaki Chuuya'nın sakinleşmiş hâline hâlâ gülümseyerek bakıyordu. Terden sırılsıklam olmuştu vücudu. Kan öksürüyordu. Her tarafı yara bere içinde, küçük bedeni fazla acı içindeydi. Gözlerini açmaya çalıştı Chuuya. Dudaklarını kıpırdatmak istiyor, ancak öksürmekten başka bir ses çıkmıyordu ağzından.
"Şşşht.. zorlama kendini Anka Kuşu'm, dinlenmem gerek."
Ölü bedenlerin arasından, o evden çıkmışlardı. Hastaneye gidemezlerdi. Mafya'ya da gidemezlerdi. Mori-san'a bir de olayları özetlemek zorunda kalacak, bilinmemesi gereken bazı gerçekler ortaya çıkacaktı. En iyisi, kalpten gidecek olan ama yine de en sorunsuz seçenek olan, Ane-san'a gitmekti. Atsushi ve Dazai, iki canavar lakaplı insanı arabaya bindirip hızlıca yola koyuldular.
bölümü hiç mi hiç beğenmedim, siz de beğenmezsiniz eminim ki. hikâyenin gidişatı çok karmaşık ve tuhaf ilerliyor. aklıma fikir geldikçe yazıyorum ve hoş olmuyor. ama yine de bitireceğim kitabı. :d
ŞİMDİ OKUDUĞUN
odinokaya [soukoku]
FanfictionJaponya'da, "Dünkü çiçekler bugünün rüyalarıdır" denirdi. Chuuya buna bir ekleme yapabilirdi: "Dünkü hatalar bugünün kâbuslarıdır." [ DEVAM EDİLMEYECEKTİR ]