"Ben iyiyim. Yeter artık. Bir hafta oldu bu yatakta sürünüyorum. Kıçım yapıştı."
Kızıl saçlı çocuk kalkmak için bir hareket yapmış, ancak Ane-san'ının attığı bakışlar ile eski pozisyonuna geri dönmek zorunda kalmıştı.
1 hafta olmuştu. Olaylar olalı, herkesin yas tutup ölen gençler için cenazeler düzenleneli tam bir hafta olmuştu. Chuuya hiç kimse ile konuşmamış, Akutagawa'nın ve Ane-san'ının bakımından ve gözetiminden bir salise bile ayrılmamıştı.
Dazai denilen herifle de, Aku isminin bu olduğunu söylemişti, o gün harici hiç konuşmamıştı. Ama biliyordu, her gün evinin önünde Ane-san çiçek buluyordu. Hepsi de bir paket, beyaz güldü.
Chuuya'nın hoşuna gitmiyor değildi bu, ancak Dazai denilen bu herifle konuşmak, yüzleşmek istiyordu. Onu nasıl etkisiz hâle getirdiğini görmek istiyordu. Akutagawa ile olan durumları öğrenmek istiyordu. Kim olduğunu, neyin nesi olduğunu bilmek istiyordu. İşte, çok şey istiyordu ancak kıçını kaldırdığı yoktu.
Ancak ilk işi, Ryugamine Mikado denilen çocukla konuşmak olacaktı. Ama bundan önce bir hazırlık yapmalıydı. Kida Masaomi ile konuşmalıydı. Onun ölmediğini biliyordu, yani, içindeki ses öyle diyordu diyelim.
Akutagawa'ya bakmıştı, Chuuya'nın gözlerine merakla bakıyordu siyahlı genç. Şu bir hafta süre zarfında Ane-san Aku'yu birçok psikolojik, fiziksel teste tâbi tutmuştu. Bunun sonucunda Aku'nun cidden zararsız, masum bir çocuk olduğu ortaya çıkmıştı.
"Chuuya-san, ne istediğinizi anlıyorum. Giyinmeniz için çıkacağım."
"Teşekkür ederim, Aku."
Bir an önce şu işlerin arkasında olanları öğrenmeliydi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Chuuya-san, evi şu sokağın köşesinde. Ancak yaşayıp yaşamadığı konusu bilinmiyor. Emin misiniz gitmekte?"
"Boşuna bu kadar yolu yürümedik ya, Aku."
Chuuya, ceketinin cebinden ellerini çıkarmadan aradıkları evin önüne doğru yürümeye devam etti. Küçük, yıkıldı yıkılacak bir evdi. Çete liderlerinin her zaman bir fakirlik sorunu vardı herhâlde, düşüncesi ile gülümsedi kızıl.
Koyu mavi kapıyı tıklattı. Ses yok. Bir kere daha tıklattı. Yine ses yok. Zili çaldı. İnsancıl yöntemler ile ilerlemek istiyordu. Aku'ya bir baktı, sonrasında ses gelmeyen evin kapısını kırdı.
Etrafını kolaçan ederek ilerlemeye başladı bu siyah ikili. Odalar karanlıktı hâlâ güneşin ışınları havada süzülürken. Fazla kasvetli. Akutagawa, salona doğru ilerledi. Gördüğü ile dudaklarını ısırmıştı.
"Chuuya-san! Acil gelmelisiniz."
Chuuya, hızlıca Aku'nun arkasından salona doğru gelmişti. Gördüğü manzara... nasıl tanımlansa, mide bulandırıcıydı? kesinlikle öyleydi.
Sarı peçelilerin lideri ve bir kız, sanırım yaşıtlardı, yerde iç organları çıkık bir şekilde yatıyorlardı. Bedenleri sanki birbirine karışmış gibiydi. Birinin bağırsağı diğerine bağlı, elleri kenetli duruyorlardı. Ve şu an, Chuuya sabah yediği rameni üzerlerine kusabilirdi.
"Tahmini 2 gündür böyleler herhâlde, kan kokusu biraz taze."
Akutagawa, elini yerdeki kana daldırıp konuşmuştu. Bedenleri biraz daha incelemek istemiyordu ama, birkaç ipucu daha bulsa, fenâ olmazdı.
Ve bulmuştu. Küçük bir mektup. Kanlı ellerini önemsemeden beyaz, kirlenmemiş mektubu aldı masa üzerindeki.
Sevgili Koyun Lideri,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
odinokaya [soukoku]
FanfictionJaponya'da, "Dünkü çiçekler bugünün rüyalarıdır" denirdi. Chuuya buna bir ekleme yapabilirdi: "Dünkü hatalar bugünün kâbuslarıdır." [ DEVAM EDİLMEYECEKTİR ]