Kütüphane

65 7 4
                                    

Hayat. Herkese göre tanımı farklıdır hayatın. Bazı insanlar hayatı yaşamak olarak tanımlar fakar bazı insanlar da hayatın yaşamak olmadığını, sadece kötü bir rüyadan ibaret olduğunu düşünür. Bu düşünce insanın iyimser ya da kötümser olduğuna göre değişir. Hayatı her gün aynı şekilde yaşayan biri tanımını bilmez çünkü hayatı daha görmemiştir. Hayatı tanımlamak için bir olay, bir macera görmek gerekir. Bazen öyle bir şey olur ki ben hayatı asla yaşayamayacağım derken bir anda yaşamın terse döner hayatı yaşarsın. Şimdi sıradan bir hayatın nasıl bir anda bilim kurguya ve maceraya dönüşebileceğini göreceksiniz. Gösteri başlıyor, okumaya hazır olun.

Zaman ruhumu da durdurdu sanki. Ruhsuz bir şekilde yeşil oka doğru koşuyorum. Sanki umuduma  koşuyorum. Kapkaranlık ormanlardan aydınlık bir yola çıkmayı istiyordum.

Huzursuz bir sabaha gözlerimi açtım. Uyandığımda aklımdan ilk geçen şey "Bugün kötü bir şey olacak!" cümlesiydi. Yanılmak umuduyla mutfağa gittim. Yanılmadığımı biliyordum. Şok içinde karşımda havada duran annemi gördüm. Annem dolabın üstündeki kavanozu almak için zıplamış, bir daha da ayaklarını yere basamamıştı. Bir insan zıplayıp havada öylece nasıl kalabilir? Bu soru aklımda soru işareti bırakırken daha da şok edici bir şey gördüm. Dışarıdaki yağmur damlacıkları havada duruyordu. Yere düşmüyordu. Aklımda "Bu bir rüya olmalı" cümlesi geçiyordu. En iyisi yatağa yatmaktı. Odama gidip yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. Her şey çok gerçekçiydi ve çok uzun sürmüştü. Artık bir rüya görmediğimi anlamıştım. Çaresizce ayağa kalktım ve banyodaki aynadan kendime baktım. Yüzüm bembeyaz olmuştu. Yüzümü yıkadım ama yüzüm hala bembeyazdı. Çaresizce evin etrafında dolanıp etrafa delirircesine bakmaya başladım. Ne arıyorum bilmiyordum ama bunların gerçek olmadığına dair bir kanıt istiyordum. O sırada masanın üstündeki parlak mavi bir bilezik dikkatimi çekti. Daha önce hiç böyle bir bilezik görmemiştim. Hemen bileziği alıp taktım. Tam o anda iki tane yeşil ok belirdi. Biri benim üstümde, öbürü ise uzakta bir yerlerdeydi. Bir anda içimde umut ışığı yanıp sönmeye başladı. Hemen dışarı çıkıp yeşil ışığa doğru koşmaya başladım. Yolun uzak olması önemli değildi. Artık vakitten çok neyim vardı ki? Tabii artık eksik bir şeyler olduğunu hissediyordum. Ruhumun eksik olduğunu hissediyordum.

Zaman ruhumu da durdurdu sanki. Ruhsuz bir şekilde yeşil oka doğru koşuyorum. Sanki umuduma  koşuyorum. Kapkaranlık ormanlardan aydınlık bir yola çıkmayı istiyordum.

Koştum, koştum ve koştum. Tek yaptığım şey buydu, koşmak. Yoruluyordum ama umursamıyordum. Sanki hislerim ruhumla kalmıştı, ruhum da zamanla. Her şey nasıl da zincir gibiymiş? Bir şey olmayınca öbür şeyler de olmuyormuş.

Koşarken bir anda yere düştüm. Buna yere yığılmak da denebilirdi. Bayılmamıştım ama şuanki halimin bayılmaktan tek farkı gözlerimin açık olmasıydı. Bilincim kapanmıştı. Sanki artık o da itiraz ediyordu dinlen diye. Kalkmaya çalıştım ama sanki bir güç beni itiyordu. Artık pes etmiştim. Yavaşça gözlerimi kapattım ve beklemeye başladım. Uyumuyordum, gözlerim açık bir şekilde bekliyordum. Asıl soru şuydu ben neyi bekliyordum? Ne olması gerekiyordu?

Zaman Durdu Biz Durmadık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin