Şehri görüntü kirliliği kurbanı eden rahatsızlık verici modernlikteki gökdeleninin girişine uzanan taş yoldan gözlerimi ayırdım ve binanın can sıkıcı ayna duvarına ön yargı dolu bir bakış attım. Karbon salınımına sebep olan her türlü varoluşu kendine can düşmanı eden çiçek çocuklarıyla yakından uzaktan alakam yoktuysa da, bu kusturucu post-modern-veya-her-neyse-işte havasını taşıyan demir yığını, göz zevkimi bozmaktan başka bir işe yaramıyordu. Koyu bir sigara muhabbetine dalmış olan çalışan grubunun yanından geçerken, yeni MAC rujumu gururla taşıyan dudaklarımın biçimini aldığı gülümsemenin yüzüme yayılmasına izin verdim ve kapıdan girer girmez burnuma dolan yüksek refah seviyesi kokusuna aldırış etmeyerek resepsiyona yöneldim.
"Dorien Enterprise, Matmazel Maximova." Sabırsız bir tavırla her an isyan etmeye hazır çantamı tekrar omzumun üstüne kaydırarak sabitledim. "Mösyö Baudin ile görüşmeye geldim."
Adam ahizeye uzanıp Baudin'ın teyidini aldıktan sonra başıyla onay vererek beni güvenlik kontrolüne yönlendirdi. Gördüğüm en pahalı metal detektörü olduğunu kesin olarak bildiğim kemerden geçerken kendimi ironik bir gülümsemeye teslim ettim.
Hangi kiralık katil işyerine silahlı gelirdi ki?
Böyle bir bina için oldukça düşük teknoloji olarak nitelendirebileceğim ağır asansörden inerken eski koro şefimin meşhur nefes teknikleriyle sistemimi enfekte eden adrenalini dindirmeye çalışsam da, altı saniye nefes alıp sekiz saniyede vermenin veya başka herhangi bir "sakinleştirme tekniğinin" işe yaramadığını bilmek beni hayal kırıklığı ve ekstra panikten kurtarmıştı. Üstüne devasa harflerle "Dorien Enterprise" yazısı iliştirilmiş cam kapıdan girdim ve sırtımı dikleştirerek beni Mösyö Baudin'ın kaloriferli odası olduğunu tahmin ettiğim yere götüren görevliyi izledim.
"Madam Maximova." Mösyö Baudin'ın boğuk sesi, üstündeki Brioni takımıyla şık bir uyum oluşturan odada yankılanırken arkasından kapıyı kapatmasını emredercesine görevliye işaret eden Baudin'i bir derece rahatsız bir ses tonuyla düzelttim.
"Matmazel."
Alnına yükselen yay biçimli kaşlarının siyahlığına hayret ederek masasının önüne yerleştirilmiş kadife koltuğa yönelirken alçak topuklu Louboutin'larımın mermer zeminle buluşmasını haber veren sesinin yarattığı hazzı beynimin gerisine ittim, hala Birleşik Devletler'de yasal olarak alkol tüketemeyen biri olarak kendimi profesyonelce havalı hissetmek ve bunun tadını çıkarmak için daha uygun zamanlar bulabileceğime kalıbımı basabilirdim.
"Saygısızlığımı affedin matmazel." Yüzündeki gülümsemenin bile üst düzey olduğunu düşünerek yerimde kıpırdandım, bu denli etkili bir işveren çoğu insan için büyük ikramiyeydi; benim çalışma alanımda ise tehlikeye susamışlıktan başka bir anlam ifade etmiyordu. Bununla birlikte işin ucunda beni, kulağımda yankılanan tehlike çanlarını duymazlıktan gelerek adamı beklemeye sevk etmeye yetecek kadar para bekliyordu. Tehlikeliydi, ancak kazançlıydı. Bunun üstüne, işi kabul etmeme hakkına sahiptim.
Her durumda, burada fazladan bir beş dakika oturup adamın teklifini dinlemek bana bir şey kaybettirmezdi.
"Eh..." Gri gözleriyle beni tararken huzursuzlandığını fark etmeden edememiştim. "Bu biraz tuhaf."
Etrafına yüksek frekanslı karizma yayan Baudin'dan beklemediğim kelimelere kaşlarımı kaldırarak karşılık verdim, sessiz kalmak onu konuştururdu.
"Daha önce sizin çalışma alanınızdan birini işe almamıştım." diye şaka yaptı. "Normalde işe aldığım insanlar halkla ilişkilerden sorumludur."
Kelimelerini iyi seçtiği bariz de olsa ne diyeceği konusunda fazlasıyla tereddütlü olduğunu saklayamayan adamı konuya getirmek için sessiz kalma politikamı bir kenara bırakarak konuştum. "Bana hedefinizden bahsedin Mösyö Baudin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prey Wore Black Jeans
Fanfiction"Belki ben haklıydım." Michael kayıtsızca omuz silkerek karşılık verdi. "Belki." "Belki de sana güvenmemeliydim." "Belki..." Vahşi gözlerini benimkilere kenetlerken öpülesi dudaklarının kenarı yarım bir gülümsemeyle kıvrıldı. "...ama güvendin."