Kapüşonlu Kabus

77 4 1
                                    

Ben Edward Benjamin Oswald ayakta durmuş alkışlarken gerçekten başka yerlerdeydim. Ne düşünüp konuştuğum hakkında bir fikrim yoktu. Prof.Gabriel ‘i her zaman sevmiş ve takip etmiştim ancak üniversitelerindeki bu konuşması ona gerçekten neden hayran olduğumu açıkça belli etmişti o diğer bilim adamları gibi kesin bir dille konuşmuyor olabilecekleri ve olmayacakları hayal ediyordu. Üniversiteden çıkıp motoruma binmeden önce telefonumdan annemi aradım.

“Alo anne…” demiştim ki

“Benjamin ah seni ne kadar özledim bilemezsin sömestr da geliyorsun değil mi?

“Evet anne.”  Diye kısa bir cevap verdim. Sohbetin gerisi klasik derslerin nasıl, tanışabileceğimiz şanslı bir kız var mı?

Kızlardan nefret etmeme sebep olacak bir kız arkadaşım olmuştu. Biliyorum geneli yargılamak iyi bir şey değildi.Ama baktığım her kızda onun bir kalıntısını görüyordum. Aslında sevilmeyecek biri de değilim hani.Mavi gözleri ve sarışın dalgalı saçları önden havaya kalkan bir tip sevilmeyecek bir tipse eğer.Tabi birde basketbol takımı kaptanlığı vardı.

Prof.Gabriel’in konuşmasından çok etkilenmiştim aslında söylediği konuyu düşünmüştüm.Yani bir insanın zihninin sınırı ne olabilirki.

Kitaplarımı aldım ve salondan çıktım.Kaldığım yurta doğru yürümeye başladım. İphon’umu çıkarıp Prof.Gabriel ‘in kaydettiğim konuşmasını dinlemeye başladım.”%100 ha?” derkenki yüzünün aldığı ifadeyi görüp gülümsedim.Düşünemiyordum ben %100 demek zamanı ve insanları kullanabilmek.Ama kaydetmeye başlamadan önce “Beynimizin kullanım oranı yükseltebilmemiz için ilkelleşmemiz gerektiğini söylemişti.Çağımızın getirdiği teknoloji beynimiz yerine düşünüyor ve uyguluyor buna gerek duymayan insan hiçbir zaman beynini  kullanamaz.” Demişti.

 Yurtun olduğu ıssız sokağa geldiğimde inleme sesi duydum. Kafamı etrafa çevirdim bu ilişkideki bir kadın sesi değildi.Korkak ve çaresiz birinin sesiydi. Gözlerim büyüdü.Sokakta koşmaya başladım ses artıyordu.

Köşeyi döndüğümde kızıl saçlı bir kızı gördüm ağzına bir el bastırıyordu.Alt tarafta bastıran adam eteğinin astarının arasına elini sokmuştu.Öfkeme hakim olamadan koştum ve kapşonlu gence yumruğu yapıştırdım.Ayağa kalkmasına izin vermeden kafasını duvara yapıştırdım.Karnını tekmelemeye başladım.Arkamı döndüğümde kızın duvarın dibine çöküp hıçkırmak olduğunu gördüm.Yanına ilerledim omzundan tuttum “Sana bir şey yaptı mı?” diye sordum.Ağladı cevap vermedi.Şoka mı girmişti,omuzlarını sarstım “Sana bir şey YAPTI MI DEDİM” diye çıkıştım. Yeşil gözlerini bana çevirdi kafasını iki yana salladı. Derin bir nefes aldım ve kapşonlu gencin yanına gidip kapşonunu açtım.Bıyıkları yeni çıkan bir gençti ve muhtemelen liseliydi yüzü kana bulanmıştı.Onu kızın önüne sürükledim “Tanıyormusun?” diye sordum. Başını iki yana hayır anlamında salladı.Telefonumu çıkarıp polise adresi verdim.Polisler gelene kadar yurta götürüp üstüne kalın bir şeyler verdim.Kızıl düz saçları omuzlarına kadar uzanıyordu simsiyah ve belirgin kirpikleri onu dahada seksileştiriyordu.

Aklım oralara gidince kafamı salladım.Adı Ribony Marce idi.Bizim üniversitedendi.Onu görmememin nedeni bu hafta gelmiş olmasıymış bizim yurdun karşısında kalıyormuş.

“İstediğin bir şey varmı?” diye sordum.

“Hayır zaten yeterince şey yaptın teşekkür ederim kendi yurduma gidebilirmiyim?”

Ayağa kalktığında ayağa kalktım ve ellerimi yanaklarına koydum gözyaşlarını başparmaklarımla sildim.

“Artık ağlama güçlü ol buralarda veya okulda bir şey olursa beni bul.Tamam mı?” dedim.Başını salladı ve kapıdan çıktı. Yatağımı hazırlayıp içine girdim gözlerimi kapayıp düşünmeye başladım. Beynimin bir kısmı Ribony diğer kısmı Prof.Gabriel  ile  ilgileniyordu.

Gözlerimi açtığımda hala gece olduğunu gördüm.Sersemlikle neden uyandığımı sorgularken İphone’un sesini duydum.Hemen uzanıp kimin olduğuna baktım.Numara vardı.Önemli bir şey olabilirdi telefonu açtım.

“Alo Kimsin?”

Karşıdan cevap gelmemişti.Biraz sonra ağlayan bir ses duydum.Bu sesin Ribony nin sesi olduğuna yemin edebilirdim yataktan hızla kalktım.

“Ribony nerdesin?Alo duyyomusun çabuk söyle nerdesin yurttamısın?” derken üzerimi giyiniyordum.

“Yurtun ilerisindeki meydana git ve sola dön arsadaki barakaya gel!”  tehditkar sözlerle beraber konuşma kesilmişti.Hemen yurttan çıktım çıkarken bekçiye haber verdim. Koşarak sokağı geçtim.Meydan karşımdaydı ortasındaki heykele koşup sola döndüm.Boş bir arsa vardı.Tahta barakada ortadaydı.Arsanın ortasında.

Koşarak bağırmaya başladım “Ribony hey Ribony burdamısın beni duyyormusun!” diye bağırıyordum.Barakanın kapısını tekmeleyerek içeri girdim.Ama içerde Ribony yoktu.Kalıplı top sakallı bir adam vardı.”Beni neden çağırdın Ribony..” diye konuşmaya başlarken sandalyedeki teyp in oynat tuşuna bastı azsonra telefonda duyduğum çığlıklar teypten yükseldi.Gözlerimi devirdim.Arkamı döndüğümde içeri eli sopalı kapşonlu kişiler giriyordu.

“Durun napıyorsunuz?”  Diyemeden beyzbol sopasını çeneme savuran top sakallı herif haykırdı.

“Sen kimin kardeşini kıyıda köşede dövüyorsun  birde polise veriyorsun ! Sana bunu ödeteceğim,seni geberteceğim!” Dedi ve diğerlerine işaret verdi. Biranda herkes üzerime yürüyüp darbeler vurmaya başladı.

Gözüm kararana kadar dayak yemiştim.Beni bırakıp gitmişlerdi.Öksürerek gözlerimi açtığımda etrafımda tahta baraka yerine alevler vardı.

Tanrının BeyniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin