Boş komodinin üzerinde kalan akıllı saati de kırılmaması için sarıp kutuya yerleştirdim. Etrafa son kez göz attığımda artık toplamam gereken hiçbir şey olmadığını anladım. Beyaz odamla vedalaşma vakti gelmişti artık. Doğup büyüdüğüm şehir İstanbul'dan taşınıyorduk. Şimdi bizim için yeni bir sayfa olacaktı Çanakkale.
Babamın liseden arkadaşı olan Songül Teyze bundan yaklaşık üç buçuk ay önce babam için burada bir iş bulduğunu ve gelirinin kat kat fazla olacağını söylemişti. Babam avukattı. İyi bir avukattı. Ama bir şirket avukatı olmak her zaman daha fazla para getirirdi. Ayrıca daha garantili bir işti. Babam benim burada okuduğumu düzenimi bozmak istemediğini ama düşüneceğini söyleyerek teklifi değerlendirmeye almıştı.
Benim Dünya'mda ise doğup büyüdüğüm şehirden ayrılmak bir kurtuluştu. Lise arkadaşlıklarım bok yolunda ilerliyordu. Çünkü üç kızın arkadaş olduğu bir yerde bokluk olmadan olmazdı. Lisenin ilk yılında arkadaş bulamamaktan oldukça korkuyordum. Sonrasında Büşra ve Hayriye ile tanıştım. Tüm korkum gitmişti. Üçümüzün çok iyi dost olduğunu düşünüyordum. Yanılmıştım. Sadece ikisi çok iyi dostu. Lisenin ilk yılı gayet iyi anlaşıyorduk. Her şeyin mükemmel gittiğine inanmıştım. Sonra büyü bozuldu. 10.sınıfa geçtik. Yavaş yavaş bir şeyleri bahane ederek ikisi birlikte buluşuyordu. Bana sırlarını söylemeyip yanımda şifreli konuşuyorlardı. En küçük olayda beni azarlayıp benimle kavga ediyorlardı.
Artık dayanılmaz bir hal almıştı. 10.sınıfın ilk dönemi bunları görmezden gelmeye çalışıyordum. Ta ki o güne kadar. Büşra ve ben sanat dersi olarak müzik seçmiştik. İkimizin de sesi güzeldi. İkimiz de okullar arası müzik yarışması için çalışıyorduk. Lisenin ilk yılında "Ah ikimizin sahnede birlikte söylediğini düşünsene! Ne güzel olurdu." Gibi cümlelerine inanmıştım. Yalandı. Büşra bencildi ve sahnede sadece kendi parıltısını istiyordu. Bu yüzden yarışmaya katılmak için verdiğim formu müzik öğretmenini de kandırarak almış ve yırtmıştı. Bunu daha sonra müzik öğretmenimin "Neden yarışmaktan vazgeçtin?" sorusuyla anlamıştım. Büşra bu sebeple okuldan 3 gün uzaklaştırma almıştı ve yarışmadan diskalifiye olmuştu. Bense seçmelere form göndermek için geç kalmıştım. Sonuç itibari ile ikimizde sahnede parlayamamıştık.
Ailesinin gözüne girebilmek için her şeyi yapan Büşra uzaklaştırmasıyla gözden düşmüştü. Disiplin suçu işlediği için de karne notu ne olursa olsun 10.sınıfta herhangi bir belge alamamıştı. Dostum sandığım insanlar bu noktadan sonra zehirli bir yılana dönüşmüştü. Artık hiçbir dostum yoktu. Büşra o kadar zehirli biriydi ki benimle konuşan insanlara da düşman kesiliyordu. Artık zorbalığa uğrayan bir kıza dönüşmüştüm. Zorbalıklarına susmayıp cevap vermem onları daha da sinirlendiriyordu. Her seferinde bana karşı daha da hırslanıyorlardı. Bazen Büşra'nın Hayriye'yi zehirlediğini düşünsem de Hayriye'de en az onun kadar zehirliydi.
Okulda günlerim böyle geçerken farklı bir şehre gitmek benim için paha biçilemez bir şeydi. Babama sorun olmadığını eğitimin her yerde aynı olduğunu söyleyerek ikna etmiştim. Ama babam yine de 10.sınıfı burada bitirmemi istiyordu. Dişimi sıkarak geçen günlerim sonunda bitmişti ve biz Çanakkale'ye taşınacaktık.
Son kutuyu da diğer kutuların yanına koydum ve odadan çıktım. Salona gittiğimde annemin gözyaşları içinde odadaki süsleri paketlediğini gördüm. Annemin bu haline burukça gülümsedim. Annem benim geldiğimi fark edince gözyaşlarını sildi. Ben de görmemiş gibi davrandım.
"Anne ben Piko'nun yanına gidiyorum. Onunla vedalaşmak istiyorum. " dedim. Annem de "Tabii kızım." Diyerek beni onayladı. Piko benim buradaki tek gerçek dostumdu. Sokak köpeğiydi Piko. Ama beni mutlu eden canlılardan biriydi.
Ayakkabılıktan beyaz spor ayakkabılarımı aldım ve dışarı çıktım. Ayakkabılarımı giydikten sonra bej rengi merdivenlerden ritimli bir şekilde inmeye başladım. Piko'nun kafasına göre gelip gittiği iki sokak aşağıdaki eskimiş çocuk parkına doğru ilerlemeye başladım. Piko çok tatlı bir sokak köpeğiydi. Ancak ona verdiğim mamaları asla yemiyordu. Onun yerine sucuk, salam, et ya da Piko'ya ikram ettiğiniz herhangi bir yemeği yerdi. O yüzden ona mama almazdım. Piko'ya hep sucuk aldığım markette girdim ve dilimlenmiş sucuklardan satın aldım. Kasiyere "Kolay gelsin." Dedikten sonra yoluma devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Çemberi
Novela JuvenilKızarmış mavi gözleriyle bana baktı. Ardından konuşmaya başladı. "Benim hep kötü, kalpsiz biri olduğumu düşündün değil mi? Çünkü hiç bir zaman beni anlamadın. Hiç bir zaman sevdiğin birini kaybetmedin. Ben kaybettim Kezban. Defalarca. Hepsini de onu...