Bölüm 9

101 8 83
                                    

     Arkadaşlar neden oy vermiyorsunuz ya aglcm artık Allah rızası için oy verin nüfen

    Pazar günü erkenden uyanıp kütüphaneye gelmiştim. Kütüphanede çalışmak >>>>evde çalışmak. Kendi odam olsa da kütüphane bir baska oluyor. Bugün şansa en sevdiğim masaya denk gelmistim ama bir şeyler atıştırmak için dışarı çıktım ve hep gittiğim börekçiye gittim. Ordaki abla aşırı samimi bir şekilde sürekli konuşuyor ve asla cevap beklemiyordu, çok tatlı.

    "Hoşgeldin güzel kızım benim, ne yapayım ben sana her zamankilerinden bir şeyler ayarlıyorum tamam mıdır? Aç mısın çok? İyi o zaman, bak taptaze her şey yeni çıktı fırından, biraz sıcak olabilir. Sen napiyorsun nasıl gidiyor dersler falan? Ben görüyorum seni hep buralarda valla aklı başında kızsın sen ilerde büyük insan olacaksın, güveniyorum ben sana. Ben gideyim diğer müşterilere bakayım canım, afiyet olsun sana, görüşürüz."

     Abla yanımda gittiginde içimde müthiş bir enerji vardı çünkü böyle insanlar bana her zaman aşırı iyi hissettirmiştir. Otobüste kartımda para olmadığını fark ettiğimde beni indirmeyen otobüs şoförleri, sadece kız olduğum için yer veren abiler, "kaynanan ölsün" diyecek kadar mesafesiz olan pazarcılar, sahilde dolasan caycilar ya da sucular, ineceği yeri bilmeyen ve yardım isteyen teyzeler ya da amcalar... Cevap beklemeden soruyorlar, söylüyorlar, iyilik yapıyorlar. Sosyal hayat işte. Eğer konuşabilseydim bayram önüme gelen herkese "iyi bayramlar" diyip ellerini öperdim, her akşam "iyi akşamlar", her sabah "günaydın" derdim. Sadece komşuma, tanıdığıma, esnafa değil her gördüğüme. Otobüse bindigimde şöfore ya da yanına oturduğum o insana. Bence insanlar tanımadıklarina yaptıkları iyilikler kadar iyiler. Garsonlara davrandıkları kadar kötü, kimsesiz bir çocuğa gösterdikleri merhamet kadar merhametliler. Çünkü tanıdığın birine yaptığın iyilik asla silinmiyor, silinse bile insanlar yaptıkları iyiliği silinmemesi için yapıyor, oysa tanınmayan insanlara yapılan iyilikler gerçekten karşılıksızdır, okyanusta bir balık gibidir. Bulunması, fark edilmesi çok zordur.

    Derin düşünceler ve pozitif enerjimle karnımı doyurduktan sonra parayı kasaya bıraktım.

    "Yine gel güzelim, kendine iyi bak, annenlere selam söyle, görüşürüz."

   Ablaya el sallayıp dükkandan çıktıktan sonra havanın çok güzel olduğunu düşünüp biraz yürümeye karar verdim. Güzel bir sonbahar havası vardı. Sıcak değildi, soğuk değildi, serindi. Caddede aşağı doğru yürümeye başladım ve ilerdeki parkta biraz oturmayı düşünüyordum. Üniversitede de konuşmadan yapabilir miyim? Zor ama evet. Peki iş hayatı? Moda tasarımcısı ya da ressam olmak gibi isteklerim olmadığına göre benim konuşabilmem lazım. Konuşamayan bir doktor olabilir mi sizce? Ha ha no. Herkes de işaret dili bilemeyecegine gore tek seçeneğim var, pardon iki. Ya konuşmaya başlayıp istediğim her şeyi yapacağım ya da konuşmadan ot gibi aynen böyle devam edeceğim.

   Düşüncelerime ara vermeme sebep olan şey Melisle Buragi gormemdi. Parkın kenarında yerde dipdibe oturuyorlardı. Bütün hafta birliktelerdi ve Edis'in söylediğine göre gece geç saatlere kadar mesajlaşıyorlardı. Parkın yanındaki apartman bahçesinin duvarının arkasına geçtim ve yere çömeldim. Konuştuklarını duyamıyordum ama bir süre sonra eksikliğini hissetmedim çünkü konuşmak yerine öpüşmeye başladılar. Melis napıyorsun?! Yanlarına gidip gitmemek arasında kalmıştım, birine haber vermeli miydim? Edis duysa ne yapardı? Bu düşüncelerle ayağa kalktığımda birinin saçımdan çekmesiyle kendimi apartmanin arka tarafinda buldum. Omuzlarının üzerinde koyu kestane düz saçları ve ela gözleri olan alnında da sinsi yazan bir kız. Benden biraz uzundu ama eminim benden kısa olsaydı da ona karşı koyamazdım.

    "Kime baktığın çok belliydi, bu ne acemilik böyle?

    "Cevap veremiyorsun değil mi? Şimdi söyle, Burak'ı mı takip ettin yanındaki orospuyu mu?

SESSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin