space.

71 9 17
                                    

Ertesi sabah Yifan erkenden kalkıp, sahile indi. Bu sefer yanında eskiz defterini de getirmişti. Çimenler üstüne oturup, defterini dizleri üstüne koydu. Chanyeol'u çizmek istiyordu. O kadar zor olmasa gerek, mükemmel yüzünü ezbere biliyordu. Yine de, ya onun kadar büyüleyici çizemezse? Yifan iyi bir ressamdı. Fakat kendine bu konuda asla güvenemiyordu.

Kaba taslak bir şekilde Chanyeol'un yüzünü ve vücudunu çizdiğinde, neredeyse öğlen olmuştu. Acıktığını hissediyordu. Doğrulup, etrafa baktı. Görünürde bir balıkçı dışında hiçkimse yoktu. Belki de Chanyeol meşguldü. Yemek yedikten sonra tekrar gelebilirdi, evet.

Yifan ayağa kalkıp, yokuştan çıktı. Ayağını sürükleyerek ilerlerken, sahile bir kıpırtı görmeyi umuyordu. Dünkü öpücük hâlâ etkisini kaybetmemişti.

Yifan bahçe kapısından içeri girdiğinde, Luhan domateslerin arasından başını kaldırdı.

"Ah, geldin mi Fanfan? Sabah kahvaltı yapmadan gitmişsin."

"Öyle oldu. Çizim yapmaya gitmiştim. Bu zamanlar hava çok güzel."

Yifan Luhan'a yaklaştı. Domates mi topluyordu? Bir tarlaları olduğunu biliyordu fakat...

"Pizza yemek ister misin? Minseok çok istedi."

Yifan olumlu anlamda başını salladı. Pizzayı severdi. Luhan, yerdeki sepeti Yifan'ın eline tutuşturdu. Yifan sepettekilere baktı. Maydanoz, nane, biber, domates ve garip bir yaprak. Dudak büzdü. Luhan garip şeyler ekiyordu. Mutfağa girdiğinde, sepeti tezgaha bıraktı. Onun ardından da Luhan gelmiş, buzdolabını karıştırıyordu. Buzdolabından içi ketçap dolu kavanozu çıkardığında, Yifan kaşlarını kaldırdı. Ketçapı neden kendi şişesinde bırakmamıştı ki? Luhan gülümsedi ve kavanozun kapağını açtı.

"Tadına bakmak ister misin?"

Yifan başını salladı. Ketçapı severdi. Luhan'ın uzattığı kaşığı kavanoza daldırdı.

"Aman, çok aldın, dikkat et. Ağzını yakma sakın. Çok acıdır."

"Daha önce çok fazla acılı ketçap yedim, hiiiç sorun de-"

Yifan kaşığı tamamen ketçapla doldurmuş ve ağzına atmıştı. Hayır... Hiçbir ketçap bu kadar acı olamazdı. Ağzını açıp, dilini çıkardı. Yanıyordu! Luhan hızlıca yanındaki sürahiden soğuk bir su doldurdu ve Yifan'a uzattı. Yifan dolan gözlerini kapatıp, hızlıca suyu içti. Yavaşça rahatlıyordu.

"Teşekkür ederim. Daha önce hiç böyle bir ketçap yememiştim. Ayrıca çok lezzetli."

"Ketçap değil ki. Domates sosu bu. Minseok çok sever acılı domates sosunu. Bu sabah yapmıştım, hemen buzdolabına attım."

Luhan masanın üstünde açılmış, malzemelerin konulmasına hazır hamurun üstüne domates sosunu sürdü. Yifan oldukça şaşırmıştı. Ağzını kapat Wu, sinek girecek.

"Yani bunu siz mi yaptınız?"

"Elbette. Sana bütün ürünlerimizi kendimiz yapıyoruz demiştim Fanfan."

Yifan başını salladı. Bu bilgi ona her zaman garip gelecekti.

Luhan sucuk ve sosisleri yerleştirirken, Yifan biberleri kesiyordu. Taze biber. Bu mükemmel kokuyu ilk kez burada almıştı. Bir parça biberi ağzına atmamak çok zordu. Bol sebzeli pizzaları hazır olduğunda, Luhan onları fırına sürdü. Şimdi oturmuş, birlikte televizyon izleyerek papatya çayı içiyorlardı. Siz söylemeden ben söyleyeyim, bu çayı da onlar yapmıştı.

Yifan'a hafif bir uyku çöktüğünde, pizza kokusu onu ayıltan şey olmuştu. Nefis, iştah açıcı, mükemmel.

"Minseok, pizzalar hazır!"

Yifan masayı hazırlarken, Minseok elindeki çizim defteriyle içeriye girdi.

"Bu Yifan'ın olmalı. Bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum evlat."

Minseok sayfaları çevirirken, Yifan utanarak defteri Minseok'un elinden aldı. Chanyeol'un çizimini görmesini istemiyordu. Minseok gülümsedi ve sandalyesine oturdu.

"Çok yeteneklisin Fanfan."

"Teşekkür ederim, efendim."

"Hey, Minseok demeni söylemiştim."

Luhan kaşlarını çatıp, iki büyük pizzayı masaya bıraktı.

"Hadi hadi, bırakın konuşmayı. Biz bizeyiz burada Fanfan, adımızla seslen bize. Soldaki pizza acılı."

Minseok afiyetle pizzasını yerken, Yifan meyve suyundan küçük bir yudum aldı. Chanyeol aklını kurcalıyordu. Her zaman orada olurdu. Acaba başına kötü bir şey gelmiş olabilir miydi. Luhan'ın ağzına tıkıştırdığı acılı pizza dilimi, düşüncelerini susturan şeydi.

Hayatında yediği en güzel pizzadan sonra, Yifan tekrar sahile gitmişti. Bu sefer denizin kenarında dolaşıyor, dalgaların ayaklarını yutmasına izin veriyordu. Güneş batmak üzereydi. Neredeydi bu çocuk? Etrafına bakındı. Gördüğü tek şey oltasındaki balığı kovaya atan bir balıkçıydı.

Belki de yarın gelirdi. Şu an meşgul olabilirdi. Ayaklarını sürüyerek eve döndü.

Ertesi gün, yine sabah erkenden kalkıp sahile indi. Saatlerce Chanyeol'u bekledi. Çizim yaptı, deniz kabuğu topladı, insanlardan kaçtı ve çimlerde yuvarlanmaya çalıştı. Sonuç yine aynıydı. Chanyeol kayıptı. Derin bir nefes verip, gözlerini ovuşturdu. Pekala, yarın gelecekti. Gelmeliydi.

Geri geri adımlayarak yokuştan çıktı. Hâlâ sahilde bir kıpırtı olup olmadığına bakıyordu fakat kıpırdayan tek şey dalgalardı.

Ertesi gün yataktan kalkamadı. Ya tüm gece balkondan sahili izlediği için ya da uyku tatlı geldiği için öğlene kadar uyumuştu. Luhan onun hasta olduğunu düşünüp, yanından bir dakika bile ayrılmadı.

Ona çay yaptı, zorla çorba içirdi, başına masaj yaptı, Yifan'ın adını bile bilmediği sebzeli bir yemek yedirdi, sıcak su ve çiçeklerle dolu olan küvette onu yıkadı. Luhan bu çiçeklerin şifalı olduğunu iddia ediyordu fakat Yifan'a göre sadece pembe ve sarı renkli çiçeklerdi. Minseok da tüm gün onları izlemiş, Luhan'ın hazırladığı muazzam sebzeli yemekten tabak tabak yemişti.

"Balım, sebzelerin içine peynir koymana bayılıyorum."

Luhan gülümsedi. Minseok'un övgülerini seviyordu. Yifan ise patlayacak gibiydi. Bu kadar ilgi ona fazlaydı. Luhan'a teşekkür edip, odasına çıktı.

Balkona çıktığında, az önceki yemek ve banyodan dolayı hâlâ ağzından buhar çıkıyordu. Chanyeol olsa, şimdi de onun bir ejderha olduğunu iddia ederdi. Yifan gülümsedi. Bugün hiç dışarıya çıkamamıştı. Acaba Chanyeol gelmiş miydi? Aniden aklına gelen şeyle, zıplayarak merdivenlerden indi. Hızlıca evden çıkıp, koşmaya başladı.

WhisperーKrisyeolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin