9/"Kardashianlar'ın kariyerini bitirdiniz"

1.2K 123 81
                                    

Eğik yazılar İngilizce hem tr hem ing yazmaya üşendim dğekdğwlsğwls

Yorum ve oy plzzzz

Biraz ilerde oyuncaklarını karıştıran çocuğa bakıp kaşlarımı çattım. Daha önceki gelişimde tamamen bir çalışma odası olan oda, şu an oyuncaklarla kaplıydı ve şeytan veled dikkatini ben hariç her şeye veriyordu.

"Kai lütfen yanıma gelir misin?"

"Seni anlamıyorum Korece konuş."

"Hayır, seninle Korece konuşmayacağım."

Dönen sandalyede arkama yaslanıp ona baktığımda elindeki çıngırağı salladı ve kaşlarını çattı. Çıngıraklı yılan.

"Sana para veriyoruz. Ben ne dersem onu yapmak zorundasın."

"Sen değil, annen bana ödeme yapıyorum. Onun dediklerini yapmak zorundayım. Şimdi kalk ve yanıma gel."

"Tek biiiiir kelime bile anlamıyorum!" sinirle elindeki oyuncağı fırlatıp ayağa kalktığında sinirle soludum. Bebeğin nasıl dünyaya geldiğini bile bilen bir çocuğun İngilizce kıtı olduğuna inanacak değildim. İnadıma yapıyordu.

"Bana bak." dedim yanına gidip önünde çömelirken. "Eğer beni biraz daha zorlarsan tüm yazı sana zehir ederim. Hatta gelecek yaz da buraya gelir sana bedava ders veririm. Eminim annenin de hoşuna gider."

Kai elindeki topu bıraktı ve afallamış bir şekilde bana baktı. Sanırım hayatında ilk defa ailesinin ödeme yaptığı biri tarafından azarlanıyordu. "Sürtük."

Şokla çocuğun yüzüne bakakaldım. Sabahtan beri İngilizce konuşmamak için direten çocuk, şimdi İngilizce küfür etmeye başlamıştı. Gerçekten, çocuklardan nefret ediyordum. Zaten buraya geliş amacım da öğretmenlik falan değildi. Bir an önce şu ceviz ağacını bulup harekete geçmeliydim.

"Pekala," dedim sinirlenmemeye çalışarak. "Seni annene söyleyeceğim."

"Söyle," dedi omuz silkerek. "Sence annemden korkuyor muyum?"

"Babana söylerim."

"Iııh, uğraşacak vakti yok."

"Abin?"

"Eminim benimle aynı fikirde olacaktır." gözlerini kısarak bana baktığında sinirle yumruklarımı sıktım. Bu çocuk yeterince İngilizce biliyordu. Beni gayet rahat anlıyordu ve onunla uğraşmak istemiyordum. Hızlıca telefonumu çıkardım ve Rose'a beni almasıyla ilgili bir mesaj attım. Beni buraya Namjoon bırakmıştı fakat beyfendi ben senin şoförün müyüm diyip rest çekmişti. Jisoo tüm gün peşimde dolaşıp kulum köpeğim olsa da onunla konuşmak istemiyordum. Lisa ise pek iyi bir sürücü değildi, o yüzden Rose en iyi seçeneğimdi. Tabii, kırmızı ışık yandığında kafayı yemesi dışında.

"Su alacağım. İstiyor musun?"

"Dıııııt! Korece konuştun. O kadar da Amerikalı değilmişsin, ha?" Kai alayla gülüp ışıklı kılıcını salladığında göz devirip ayağa kalktım. Hayatımda bu kadar katlanılmaz bir aile görmemiştim.

"Oğlum, mal mısın? Sen yine mi dayak yedin?" içerden gelen seslerle durdum. Sanırım Jimin arkadaşlarını çağırmıştı ve bu durum beni biraz germişti. İçeride tanımadığım bir grup erkek vardı. Mutfağa gitmek için salondan geçmek zorundaydım ve onlarla tanışmak zorunda kalacaktım. Harika!

Treasure Hunter •jenminWhere stories live. Discover now