8/"HI THERE BITCHES"

1.2K 140 171
                                    

Yorum plz

Karşımdaki 6 yaşındaki çocuk ağzını kocaman açarak içindeki yemeği gösterdiğinde bir an öğürecek gibi olmuş ve hızlıca elimle ağzımı kapatmıştım. Masadaki çatal bıçak sesinin yerini birden bire Park Seungjoon'un sesi aldığında gerildim.

"Oğlum Kai biraz haylazdır. Lütfen kusuruna bakma Jennie." karşımdaki adam yüzündeki sıfır mimikle bana baktığında zorla gülümsedim.

"Ne kusuru, ben bayılırım çocuklara."

Yanımda oturan Olga bana gülümseyip küçük oğluna öpücük attı. Kai'nin yanında oturan abisi ise bana kısa bir bakış atıp tekrar tabağına dönmüştü.

"Bugün biz evde olmayacağız. Kai sana emanet Jimin." evin büyük oğlu başını hızlıca kaldırdı ve yüzündeki ciddi ifadeyle babasına baktı.

"Tabii ki, efendim. Gözünüz arkada kalmasın."

Efendim mi? Bu aile daha ne kadar garip olacaktı? Park Seungjoon ve Olga boşandıkları halde hala aynı evde yaşıyorlardı. Küçük oğulları şımarık bir veledken en büyük oğulları babasına efendim diyordu. Daha fazla garip olamazlardı.

"İlk iş günün olduğu için sakın gerilme. Annenle çok yakın arkadaşız. Sen benim kızım gibisin Jennie." Olga elini omzuma koyup gülümsediğinde şoktan neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Annem bu kadından nefret ederdi ve Olga'da onu sevmeyen birini sevecek bir tip hiç yoktu. Olga gerçekten de yılandı.

"Teşekkür ederim Olga." gülümseyerek önüne döndüğünde derin bir nefes aldım. İlk iş günüm olduğu için Park Seungjoon benimle tanışmak istemiş ve kahvaltıya çağırmıştı. Kahvaltının başında tanışırken onlara nasıl hitap edeceğimi bilemediğim için Olga hızlıca atılmış ve resmiyete gerek yok canım demişti. Şu anlık tek iyi haber buydu çünkü saygı kelimeleriyle isimleri uzatmak zorunda değildim.

"Jimin bak!" Kai heyecanla abisini çekiştirdiğinde Jimin bıkkın bir nefes verip ona dönmüş ve Kai yine dolu ağzını kocaman açmıştı. Midem bu defa bu görüntüye daha fazla dayanamayınca özür dileyerek hızlıca masadan kalkmış ve önceki gelişimde yerini öğrendiğim lavaboya koşmuştum. Elimi yüzümü yıkayıp sakinleşmem biraz uzun sürmüştü çünkü Kai'nin o görüntüsü aklıma gelip duruyordu. Ne manyak bir çocuktu bu böyle?

Saçlarımı geriye itip salona girdiğimde masada Park Seungjoon yoktu. "Ah, tatlım iyi misin?" Olga ilgiyle bana yaklaştığında masaya gitmekten vazgeçip ona baktım. Daha fazla yiyemezdim.

"Kahvaltı yapmaya alışık değilim. O yüzden oldu herhalde." ilk günden çocuklarından şikayetçi olmamak için attığım yalan sonucu Olga anlamadığım bir şekilde gülmüş ve elini omzuma koymuştu.

"Dikkat et kendine. Ben çıkıyorum. Bir şey olursa Rachel sana yardımcı olur."

Olga yanımda geçip giderken ne yapacağımı bilemez bir şekilde salonun ortasında duruyordum. Rachel kimdi ki?

"Rachel izinli." dedi evin büyük oğlu masadan kalkarken. "İstersen numaramı vereyim. Bir şey olunca bana haber verirsin."

"Ne olabilir ki?" dedim kaşlarımı çatarak. Alt tarafı Kai'ye İngilizce öğretecektim.

"Umalım da bir şey olmasın." Jimin mırıldanarak telefonunu bana uzattı. Numaramı yazıp ona verdiğimde beni çaldırdı ve gülümsedi. "Çalışma odası hemen lavabonun yanındaki oda. İyi dersler." Jimin yanımdan geçip giderken bakışlarım yavaşça hala masada oturan Kai'ye dönmüştü. Gözlerimiz kesiştiği anda yüzünde şeytani bir gülümseme beliren veledle yutkundum. Kesinlikle annesine benziyordu.

Treasure Hunter •jenminWhere stories live. Discover now