Hayatta en çok alıştığım şey göz önünde olmak olabilir. Bir deklanşör sesi veya gözleri kör edecek güçteki parlak flaşlar beni pek etkilemiyor. Yaşadığım hayat beni bunlarla bir bütün haline getirdi. Her zaman zarif bir gülümsemeyle ekranlarda boy gösterip, sülalemizden miras kalan Çardak gurubunun nadide temsilcisi olmalıydım.
Bu yüzden ekranlar beni sever, eh ben de onları elbette.
Dışarıdan bu sergilediğim asil tavrın altında ise tamamen ete kemiğe bürünmüş bir şeytan yatmakta.
Babam Bülent Çardak zamanında dedemin yoğun baskısına inat sanatçı olmaya karar veren büyük amcamın aksine şirketi büyük bir zevkle kolaylıkla devraldı. Babam hırsını kendine harcayıp dedemden miras şirketi tereyağından kıl çekercesine elde edecek kadar şanslı bir adamdı. Ancak annemle tanışıp, üstüne de dört çocuk peydahlamalası olacak iş değildi. Hele benim en küçükleri olmam...
En küçükleri olmam dışındaki iç karartıcı havadisin aksine size şunu söyleyebilirim ki: en hırslıları ve zekileri ise yine bendim.
Ve bu bir ego değil, hayır.
Kolay yoldan en büyük çocuk olan ağabeyim Tuna şirketin başına geçebileceğini, ondan küçük üç kız kardeşin de uslu uslu şirketten uzak bir hayat yaşayacağını minik kafasında kurgularken beni -en büyük tehditini- çoktan gözden çıkarmış gibiydi. Beni bir rakip olarak bile görmüyordu. İşte tam da bu düşünmesini istediğim şeydi.
Ta ki ben Cambridge Judge Businnes ve İşletme Okulu'nu kazanana kadar. Boğaziçi mezunu, kendini benden üstün gören mercimek beyinli ağabeyim tercihlerimde bu ismi gördüğü anı ömrüm boyunca unutamam. Ona hayatında kimseyi önemsiz bir rakip olarak görmemesi hakkında mükemmel bir ders vermiştim.
Babam şirket oyunlarının ortasında kalacağının bilincinde, bir kaosa kurban gideceği halde bu rekabetten oldukça memnundu. Annem ise... O sosyeteden olan her kadında olduğu gibi beni de bir modacı olarak hayal ediyordu ki, kazandığım bölüme burun kıvırdı. Evet Cambridge okuluna yaptı bunu.
Gel zaman git zaman bölümümden ve okulumdan dereceyle mezun oldum. Ben Eylem Çardak, sülaleme ve gelecekteki neslime ışık olacak türden başarılı akademik bir kariyer elde etmiştim. Altın değerindeki akademik başarım babamın gün geçtikçe abimle olan şirket savaşımızı iple çekmesine neden olmuştu. Aynı zamanda kimilerinde gurur, kimilerinde korku uyandıran bu akademik hayatım ülkede de etki yaratmış ailemin en gözde çocuğu olmamı sağlamıştı. Zarif, güzel ve ayakları yere basan başarılı bir sosyete kızı... Magazinciler için nimet değerinde bir birleşimdim.
Mezun olduktan hemen sonra kendime yakışacak bir eş buldum. Kültürlü, beyefendi ve varlıklı bir ailedendi. İstediğim profile tam oturuyordu. Ancak onun hakkında edindiğim bu bilgilerin hepsi ilk görüş izleniminden başka bir şey değildi ve ben bunu biraz geç anlamıştım. Sandığım biber dolması tiplemeli bu, adı lazım değil ama sizin için söyliyeyim: Yaman, şahsı tamamen içi çürümüş bir bulgurdan oluşmuştu. Ben onun yemyeşil, ağızları sulandıran görüntüsüne bakıp bir halt sanarken o ağzımda iğrenç bir tat bırakmıştı.
Ben Eylem. Hırslı ve başarılı nacizane biri olan ben. Hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri yanılmak olan ben. Ve yine ben Yaman için çok büyük yanılmıştım.
Şimdi kaldığım otelin en üst katındaki suit odamdan şehri öç almak istediğim asıl oymuşcasına izlerken zihnimden geçenleri tasvir etmemin imkanı yoktu. Telefonum susmadığı için sessize alalı çok olmuştu. Herkes neden uzun zaman önce gidip tam da ablamın düğününe birkaç gün kala aniden dönmek istediğimi merak ediyor olmalıydı. Haklılardı. Ben de onları merakta bırakmayıp akıllarındaki soru işaretlerini gidermek için dönmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saydam
أدب نسائيİçi dışı bir değilim. Sandığınız kişi hiç değilim. İki yüzlüyüm. Birincisi herkese gösterdiğim, ikincinciyi kimseye gösterecek değilim. Beni tanımıyorsunuz. Henüz.