Beş gün sonra
Bugün yakın arkadaşım Jessica'nın doğum günü. Hazırdım galiba. Kırmızı renkli, kısa, yüksek bel eteğimin üzerine siyah, dar bir bluz giymiştim. Saçlarım hafif dalgalı ve omuzlarıma dökülüyordu. Parti saat sekizde başlayacaktı. Daha bir saatim vardı. Bende bu arada bilgisayara oturmuş, e-mailimi kontrol ediyordum. Sonra camdan bir ses geldi. Sanki biri taş atıp duruyordu. Perdeyi açtım ve pencereden dışarı baktım. Kimse yoktu. Dışarısı karanlık olduğundan bir şey göremiyordum. Birini göremeyince perdeyi çektim. Aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. Zaman gelmişti. Merdivenlerden aşağı indim. Yaklaşık 5 gündür annem ile babam evde yoktu. Ben yine yalnızdım.
Paltomu giydim ve evden çıktım. Zaten Jessica ile evlerimiz yakındı. Kapının önünde Jack'i gördüm. Yanına gidip "Selam" dedim. O da selam diyecek iken Jessica kapıyı açtı. İkimizi yan yana görünce sanki biraz suratı asılmıştı. "Hoşgeldiniz" diyerek eve davet etti. İçerisi loş bir ortamdan farksızdı. Yanan şömine ortamın sakin görünmesine neden oluyordu. Yerde bir şişe ve minderler vardı. Galiba şişe çevirmece oynayacaktık. "Ceketlerinizi çıkarmayın. İlk eğlencemiz dışarıda olacak." Jessica'nın arkasından bahçeye doğru yürüyordum. Hava çok da soğuk değildi. Her taraf süslenmiş, her bir köşede suni ateşler yanıyordu. Ortada kurulan oyun galiba "Limbo idi." Etekle oynanan bir oyuna benzemiyordu. Herkes arka bahçede iken Jessica kapıya bakmaya gitmişti. Gelen Peeta idi. Giydiği dar paça pantolon ve gömlek ile çok şık duruyordu. Gömlek, bütün kaslarını ortaya çıkarmıştı. Gelelim oyuna büyük ihtimalle erkekler kapışacaktı. Biz kızlar etrafta duran sandalyelere oturmuş erkekleri izliyorduk. Aralarında sadece Andy yoktu. Geçen hafta gelmeyeceğini cafede söylemişti. Sağ tarafıma Jessica, sol tarafıma ise Alice oturmuştu. Oyun başlamıştı. Jack'e bakıyordum. Çok sempatik bir gülüşü vardı. Ona bakmaktan oyunu takip etmiyordum. Jessica'nın beni dürttüğünü hissettim. Beni mutfağa çağırıyordu. Onunla birlikte mutfağa gittim. Arka bahçede ise oyun devam ediyordu.
Jessica ile mutfakta pastayı hazırlıyorduk. Bir yandan da bana bir şeyler soruyordu. "Jack ile birlikte mi geldiniz?" Evlerimizin yan yana olduğunu unuttu galiba. Yanıt vermedim, imalı gözlerle ona baktım. Herhalde anlamıştır. Birşey de demedi zaten. Arka bahçeye gidiyoruz. Oyun bitmiş, herkes sohbet etmeye başlamış. Jessica onları içeri çağırdı. Hava da soğumaya başlamıştı. İçeri girdik herkes farklı yerlere oturdu. Jessica ve Alice servis yapmak için mutfağa gitti. Benim yanıma da Peeta oturmuştu. "Cama taş atan bendim." Kafam karışmıştı. Evi uzaktı bizim eve. Ayrıca partiye benden sonra gelmişti. Düşünceli gözlerle daldığımı farketmiş olmalıydı."Senin evden çıkmanı bekledim. Kapıya kadar eşlik etmeyi düşünüyordum ki yanında Jack'i gördüm." Bişi diyemedim. Bu arada Jessica ve Alice servisi tamamlamıştı. Herkes tabaktaki pastayı ve kurabiyeleri yiyordu. " Şimdi şişe çevirmece oynayacağız. Herkes minderlere!!!" Mindere oturduğumda karşımda Jack'in olduğunu farkediyorum. Göz göze geliyoruz. Şişeyi ilk çeviren Jessica oluyor. "Doğruluk mu? Cesaretlilik mi Peeta?" Bir şey demeden önce kısa bir süre de olsa bakışıyoruz. "Doğruluk" diyor. Jessica düşünüyordu. Ne sorabilir ki? Peeta'yı tanımıyor. Ya da önceden tanıştığımızı bilmiyordu. "Hayatın boyunca bir kızı öptün mü?" Ne kadar saçma bir soru sordu. Öpmüş ise öpmüştür bize ne!! "Hayır. Öpmedim. Doğru kişiyi bulduğumda öpmeyi düşünmüştüm. Ama çok çabuk kaybettim onu." Benden bahsediyordu galiba. Peeta ile göz göze gelmemeye çalıştım. Şişe yine dönüyordu. Ama oyundan hiç kimse zevk almıyordu. Hepimiz minderlerden kalktık ve bağımsız olarak takılmaya başladık.