Kapı şifresinin açılış melodisi, o gün alışılmışın dışında oldukça gür çıkmıştı. Normalde salondaki televizyonun sesi, köpeklerinin heyecanlı havlamaları ya da mutfaktan gelen bulaşıkların şıngırtısı bu melodiyi bastırırdı fakat o gün ev, tıpkı içinde bulundukları zaman dilimi kadar karanlık, yalnız ve sessizdi.
Fırtına öncesi sessizlik adı konuşmuştu eve.
Fakat Jungkook bunu fark etmemişti.
"Taehyung?"
Oturma odasının ışığını açıp sırtındaki çantayı tekli koltuğa fırlattığında, sevgilisini kollarını göğsünde dolamış koyu mavi kanepelerinde otururken buldu.
"Neden ışığı yakmadan öylece oturuyorsun?"
Taehyung cevap vermedi. Kapalı televizyondan gözlerini ayırmıyordu. Jungkook kaşlarını çatıp anlamlandırmaya çalıştı bir süre. Sevgilisinin aylar önce yaptırdığı ve artık bozulmuş olsa da dalgaları duran saçlarının yana yatırıldığına, üzerindeki sütlü kahve renkli, v yakalı, ince kazağa ve açık renkli pantolonuna, son olarak da kulağındaki gümüş küpelere baktığında ya bir yerden geldiğini ya da bir yere gideceğini tahmin etti.
"Sen niye hazırlandın böyle?" dedi çantasını bıraktığı koltuğa yığılırken. Yorgunluktan başı ağrıyordu.
"Aklını kullanmaya ne dersin?" Taehyung neşesiz bir nefes verip yaptığını kinayeyi perçinledi.
"Ne?"
Taehyung kafasını sallayıp kollarını çözdü ve dizlerinden güç alıp ayağa kalktı. Hala Jungkook'a bakmıyordu.
"Neyin var senin?" Sevgilisi cevap vermeden, onun arkasına yürüyüp açık mutfak tezgahının üstünde bekleyen sürahiye uzandı. Bu hareketine Jungkook sinirli bir of çekerek karşılık vermişti. "Bugün çok yoruldum Tae. Her ne olduysa izin ver tribi sonra çekeyim."
"Hoseoklardan dönüyorum. Bu akşam bizi haralarında yemeğe çağırmışlardı. Senin 'mesaim var' diye katılamayacağını söylediğin yemek."
"Ah, o mu? Ee nasıllarmış? Hala ganyana devam mı?" diye arkaya doğru seslendi Jungkook, kollarını koltuğunun kolçaklarına yaymış ayaklarını açabildiğince açmıştı. Kendine izin verse oracıkta uyuyabilirdi.
"Seni çok sordular. Herkes. Namjoon hyung, Seokjin hyung, Jimin..."
"Ooo ma-aile toplanmışlar iyi ki gitmemişim. Selam söyleseydin." Elini arkaya doğru geçiştirmeye çalışırcasına salladı.
"Jungkook onlar seni merak ediyorlar." Taehyung ses tonundaki şaşkınlığı gizlemedi.
"E konuşuyorum zaten hep! Mesaj falan atıyorum arada, anlık durum bildirimi yapıyorum. Neyimi merak ediyorlar ki?"
"Hepsini uzaklaştırıyorsun kendinden! Son birkaç aydır grup toplantılarımıza katılmıyorsun, sana sordukları kahve davetlerine veya oyun gecelerine gitmiyorsun. Sanki asistanınmışım gibi seni sürekli ben temsil ediyorum."
Jungkook sıkıntıyla nefes verip kafasını geriye yatırdı. "Yine başlamayalım."
"Daha başlanacak çok şey var aslında ama..." Taehyung ağzında gecelediği cümleyi yuttu ve sustu. Ne işe yarayacaktı ki zaten.
"Serin bir karın ağrın var, belli." Belinden yukarısını sağa çevirip arkasına döndü merakla. İki eliyle koltuğa tutunmuştu. "Bir şey mi dediler orada?"
Taehyung bir süre konuşmadan onun yüzüne baktı. Dilinde birikip artık orada kamp kurmuş kelimeleri toparlamaya çalıştı. Dişlerini birbirine bastırdı ve söylemeye karar verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lover Traveler | Taekook
FanfictionJungkook ve Taehyung, üç yıllık ilişkileri ilerlemesini durdurup monoton bir hal almış iki sevgilidir. Bir gece, ilişkilerinin gidişatını değiştirmek için girdikleri tartışma hiç beklenmedik bir çıkmaza girer ve nihayetinde laflarını birbirlerinden...