Ne anlatmalıyım? Ne anlatsam hoşuna gider? Kalbine giden yol nereden geçer? Sorularım duvara çarpıp bana dönerken ilaç saati gelmiş akıl hastası gibi bakınıyorum etrafıma dengesizce. Birazdan birileri gelecek ve yeniden o bulanık dünyama döneceğim. Kirlenmiş hayatımdan dışarıya açılan pencere oluşunu kimseye söyleyemiyorken hayatımı bu denli zor eden insanın sen oluşu da tuhaf. Bu yüzden mi ruhum her gece kendini balkon köşesinde bıçaklıyor? Bilmiyorum, balkonda olan bitene engel olamıyorum. Ruhumu tutup duvara atamıyorum.' Dur artık' diye bağırarak yardım edemiyorum gönül yangınım. Güz geldi değil mi? Aradan geçen zaman hızla artıyor. Yaram ilk günkü gibi ağaçtan düşen çiçeğim. Hiçbir merhem yaramı kapatmaya yetmezken, gülüşün kırk kurşunu göğsüme yesem acımasına müsade etmez, öyle tesiri sağlamdır bedenimde. Sonbaharda dökülen yaprakların yoluna çiçek olduğu zamanda ben sonbahar gelmeden kuruyup gitmişim. Kuruyan bedenim miydi yoksa ruhum mu bilemiyorum, çünkü uzun zamandır ikisi de yokluk içindeydi.Sızım, içimdeki ukte, yangın yerim sana gelen yoluma taştan duvar yapmışlar. Ben giderken bastığın toprağın tozunu sevmeye hazırken duvar niye? Yetmedi mi düştüğüm? Elimden tutup kaldırmadığın her düşüşte kalkarken eksik oldum. Eksik yanımı sevmen gerekirken neden bedenimde oyuklar açtın? Biliyor musun beynime adınla saplanan kurşunları sökmeye başladım. Hasarı umrumda değil artık. Gittiğin yolun yokuşundan öpeyim derken ben hiç tereddüt etmedim. Sensiz evim harabe derken şaka yapmadım. Burası bir balkon. Ruhu trabzanda bedeni köşede duran benim. Gözleri kızarmış, parmakları morarmış benim. Bu balkon benim evim. Sen benim evimin başıma yıkılmış halisin.
Evimi enkaz edişini unutmam. Unutma bu ev sana artık harabe. Evimi kurşunladın unutma. Sözler de artık silah sayılır. Evimin toprak oluşunu unutturma bana kalbimdeki hançer.