İnsanoğlu; etten kemikten oluştuğu kadar duygulardan ve düşüncelerden de oluşuyordu. somut varlıklarının yeryüzünden silinmesi için; çamurdan yapılma bedenlerin çukurun içine konup üzerine toprak atılması yeterken, bizleri farklı kılan düşüncelerimizi unutmak ve unutturmak için bahanelere ihtiyaç duyuyorduk. Bu bahaneler, gerçek kimliğimizin üzerini kaplayarak oluşturduğu katmanla, hayata beyaz sayfa açma denen sahte bir yaşam hikayesinin temeli oluyordu bazen. Zaman akmaya devam ettikçe bastırılmış bu kimlik, farklı sorunlarla kişiye kendini hatırlatıyordu. Kimisi bambaşka bir hikaye yaratmanın sorumluluğunu kaldıramıyor, kimisi her hatasında beyaz sayfa açmaktan dışarıdaki gerçekliğe tutunamıyordu. En sonunda herkes, boş sayfaların içerisine dağılmış fikirlerini aramaya çıkıyordu.
Namjoon, alarmın sinir bozucu sesiyle başına kurşun gibi giren ağrıyı, kafasını yastıktan kaldırdığı anda hissettiği, gece boyu bir şey yememenin etkisiyle harmanlanmış mide bulantısını, oflayarak ayaklandığında gözlerinin aniden kararmasından dolayı başucundaki ahşaptan yapılmış komodine ayak serçe parmağını vurmasını ve dün geceye dair pişmanlıklarıyla dolu küfürlerini anlıyordu.
Fakat psikiyatrist, zihninin en kuytu köşesine sıkıştırmış olsa da gördüğü rüyayla kötü anılarını tekrar hatırlayıp, öfkelenmesine neden olan o kişiyi anlamıyordu. Bahanelere sığınan bu adamın kendisine yeni bir sayfa açmak istemesini anlamıyordu . Geçmişi tekrar gözden geçirince gitmesinin bir nedeni olmadığını düşünüyordu.
Babasının; ailesiyle biriktirdiği anılarını saklayamayacak kadar küçük bir valizle evden çıkıp gitmesinin, arkada kalan tombul yanaklara sahip esmer çocuğun kapının arkasından ağlamasının bir nedeni yoktu.
Namjoon, gördüğü rüyayı kendisinden olabildiğince uzaklaştırmak istedi. En iyi seçenek ise hızlıca hazırlanıp hastanenin yolunu tutmaktı. 'Ne kadar yoğun olursam rüyamda gördüklerimin üzerinde düşünmek için o kadar az zamanım olur' diye düşünmüştü ki haklıydı da. Çok uzun zamandır babasıyla görüşmüyordu ve rüya sayesinde gün boyu aklında olacaktı. O adam evin kapısını kapatıp giderken küçük bir çocuğun kalbindeki kapıları da kapattığını bilmiyordu büyük ihtimalle. O günden sonra yaptığı şeyler, senede bir oğlunu arayıp hal hatır sormaktan ve her konuşmanın sonunda "seni çok özlüyorum ancak zamanı geldiğinde her şeyi anlayacaksın" kelimelerini söylemekten ileri gitmemişti.
Günün ağarmasıyla kahvaltısını hafif yiyeceklerle yapıp hazırlandı. Yatak odasından hole uzanan yolda saçlarına şekil vermeye çalışarak yürürken gözüne takılan evrak çantası, yolunda olmayan bir şeyleri tekrar hatırlatmıştı. Dün sabah aldığı posta ve tam görememiş olsa da yürürken çöpün arkasındaki titrek karartıyı hatırlaması, saçlarını düzeltmekten vazgeçip adımlarını yavaşlatmasına neden olmuştu.
Yorucu iş günlerinden sonra rahatlamak için koşarak geldiği sıcacık tek katlı evi, nedense şuan huzursuz hissettiriyordu ona. Evin ondan sakladığı bir şey vardı ve söylememekte ısrarcı gibiydi sanki.
İlk defa yaşadığı evde kendini yabancı hissetti Namjoon. Açık oturma odasını dışarıdan izleyen ve evi bilmeyen biri gibi inceledi. Gri renkteki kanepe ve önünde duran metal ayaklı ahşap sehpa, pazar günleri patlamış mısırını alıp yaptığı keyif gecelerini hatırlatsa da bu anılarını geri plana atmaya çalıştı. Çakıl taşı rengindeki duvarlar, oturma odasıyla mutfağı ikiye ayıran mutfak adası ve üzerinde bulunan beyaz renkli fincan, bu evde tek kişinin yaşadığını bağırıyor gibiydi. Kanepenin hemen yanında bulunan kahve tonlarındaki örtünün düzensizce katlanmış olması ise yatıya gelen insanların uzun süre kalmadığının kanıtıydı.
Görünüşte modern ama yaşamaya başladıkça soğuk ve ruhsuz hissettiren bir dekorasyonu vardı evin. Eşya fazlalığından uzaklaşılmaya çalışılmış olduğu, minimalist bir yaşam tercih ettiği düşünülebilirdi. Oysa ki Namjoon, hatıralarıyla anlamlandırdığı parçaları evinde görmeyi seven birisiydi. Buzdolabının üzerindeki turistik yerlerden alınan magnetlar, ilk maaşıyla kendisine bir ödül olarak almış olduğu geometrik şekillere sahip kahve tonlardaki tablo ve odanın en güzel köşesine yerleştirilmiş elektronik piyano, geçmişte kalmasını istemediği, hatırladıkça mutlu olduğu anıları bugüne taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aprositos || Namjin (Slow)
FanfictionGeçmiştekilerden pek de farkı olmayan yeni bir pazartesi gününde, çalıştığı hastanedeki ofisine bırakılan gizemli bir posta hem önceki pazartesileri hem de psikiyatrist Kim Namjoon'un bildiği zannettiği geçmişini farklı kılacaktır. Belirsizliklerde...