Yaprakları Yaz Kurutur bölümünü okumuş muydunuz?Ulaş'ın Taylan'la kavga etmesinin ve benim şifayı kapmamın üzerinden üç gün geçmişti.
Beyniniz burnunuzdan akmak isterken, sırf ebeveynlerinizden laf yememek için dersaneye gittiniz mi? Ben gittim. Hiç hoş bir şey değil, kimseye tavsiye etmiyorum. Cebime tıkıştırdığım peçete rulosundan bir parça daha kopartıp sokağın boş olmasına güvenerek gürültülü bir şekilde burnumu sildim. İlaçlarımı düzenli içmediğim için mi bitmiyordu bu grip? Ya da hep yedi günde geçtiğinden şafak mı sayıyordu?Otobüse binmeyip deniz kenarından yürüdüğüm için üşüyor, üşüdüğüm için hastalığım ilerliyor bu nedenle de ilaçlar fayda etmiyor da olabilir miydi?
Dersane kapısından girmeden hemen önce yeri göğü inletecek şekilde hapşırdığımda girişteki güvenliği korkutmuştum, bana çok yaşa demediği için ben de ona günaydın demedim. Kalbim kırılmıştı... Birbirimize ters bakışlar atarken merdivenlerden çıkıp danışmaya doğru ilerledim.
Madem kargalar kahvaltı büfesine sıralanmadan dersaneye gelmiştim babamın elime tutuşturduğu zarftan kurtulmalıydım."Günaydın Gonca ablacım, İpek ablacım."
Danışmadaki görevli ablaları çok severdim. Muhabbetleri iyiydi, dedikodu sevmiyorlardı ve düzgün karakterde insanlardı. Bazen, ders saatinden önce geldiğimde, onlarla kısacık sohbet ederdim; bazen de çatıdaki kantine çıkıp ders notlarımı kurcalarken kahvaltı yapardım. Bugün ilk seçenekten ilerliyordum çünkü değil yemek yemek, çay içecek kadar bile midem yoktu.
"Günaydın deli kız, sen de mi erkencisin?"
Gonca abla birkaç sefer beni kendi kendime konuşurken yakaladığı için adım deli kız olarak kalmıştı. Neyse ki biz bizeyken söylüyordu böyle şeyleri de utancımdan yerkürede yeni çukurlar açmaya çalışmıyordum.
"Öyle oldu ablacım. Babam taksit parasını yolladı da onu da vereyim dedim etraf sakinken, erken," derken bir kez daha hapşırdım. Neyse ki insanların yüzüne hapşırmadan ağzımı mendille kapatabilmiştim.
"Çok yaşa İlke'cim. Hasta hasta mı geldin dersaneye ama güzel kızım?" Dedi Gonca abla.
Evde çıkacak tartışma ortamını bilsen sen de dersaneyi seçerdin Gonca ablacım, diyemediğim için elimi havada sallayıp "Mevsimsel bir şey ya, oluyor bu dönemde." Diye yalan söyledim. Bu kıvrak zekam Kimya ve Matematik dersinde de işime yarasaydı keşke. Soru çözmeye çalışırken beynimden yükselen hat düşmüyor sesi ile odaklanmak zor oluyordu çünkü...
İpek abla verdiğim parayı sisteme işleyip makbuzunu keserken ben de girişte dikilmeye devam ediyordum. Çantamın kollarını çekiştirip yerimde sallanırken üst kattaki merdivenlerden birisi indi. Birisi dediğim de kalbimin alaza tutulmuş gibi titremesinin, deli deli boranlara kapılıp gitmesinin sebebi.
Sabahın bu saatinde bile ışıldıyordu. Sanki bana Edward Cullen ama gel de kalbime anlat durumu...
"Günaydın." Dedi herkese hitaben. Her seferinde atmayı unutamazsın canım kalbim, buna bir çözüm artık...
Konuşmak çok zor olduğu için sadece başımla selam verdim.
"Selamun kavlen, yüzüne ne oldu evlatçım senin?Dün de mi böyleydi Gonca, ben görmedim Ulaş'ı?" Dedi İpek abla. Yazıcıdan çıkan makbuzun bir kopyasını alıp dosyaya koyarken bir yandan da telaşla ayağa kalktı. İki üç adımda yanına gelip Ulaş'ın yüzünü kavrayıp ışığa doğru çevirdi. Kıskançlık listem giderek artıyordu galiba. Keşke ben de bir yandan Ulaş ile konuşup diğer yandan nefes almayı hatırlayabilseydim...