"Gözlerime inanamıyorum" Bri'nin annesi gazetesini yavaşça masaya bırakırken gözlerini kocaman gösteren yüksek numaralı gözlüğünü burnuna indirdi "odandan çıkmayı başardın demek."
Bri üzerine alınmadan ellerini iki yana kaldırdı "Her şeyden kaçamayacağımı söyleyen sendin." Annesi söylediği şeyi hatırlamaya çalışırken yüzü buruştu "Ne kadar da doğru söylemişim. Bak ayaktasın işte." Gözlüğünü yeniden yukarı çekti ve gazetesini okumaya devam etti. Bri annesinin önünde duran ve her bir yanından peynir fışkıran tosta iştahla baktı. Annesi fark etmiş olacak ki tabağı yavaşça onun önüne itti "Ye biraz." Bri hızlıca masaya oturdu ve bu kocaman tostu midesine indirmeye çalıştı. Fakat tost ne kadar güzel gözükürse gözüksün stresi yüzünden midesi yediği her bir lokmayı geri çıkarmak adına savaş veriyor gibiydi. Kendini zorladı, açlık moralini bozan bir olaydı ve okulda böyle bir durumla karşı karşıya kalmak istemiyordu. Bugün kimsenin veya hiçbir şeyin moralini bozmasına izin vermeyecekti. Her lokma boğazından geçen bir çakıl taşı gibi ona ağır gelmeye başladığında tostu bıraktı ve aşağı indiğinden beri dilinin ucunda olan soruyu sonunda annesine sorabildi "Nasıl gözüküyorum?" Soruyu sormadan önce kahkülünden geriye kalan perçemleri kulağının arkasına sıkıştırmayı ihmal etmemişti. Sürekli gözlerine düşmelerine sinir oluyordu.
Annesi eyaletteki büyük fırtına sırasında ölmekten son anda kurtarılan ailenin burukça gülümseyen bir resimlerinin yer aldığı köşe yazısından zar zor kafasını kaldırarak Bri'yi inceledi ve sonra gazetesine geri döndü "Her zamanki gibisin Bri, üzerindeki bu kocaman kıyafetlerle nereye varmak istediğini asla anlayamayacağım." Bri gülümsedi, gülümsemesi aynı gazetedeki ailenin kameraya zorla verdiği poza benziyordu. Buruk, acı dolu ama hala biraz umutlu. "Sana her şeyi anlattım anne" diyebildi gülümsemesi yerini ifadesiz bir surata bırakırken "Sadece dinlemek istemedin. Neden böyle giyiniyorum, neden uzun süredir odamdayım. En ufak bir fikrin dahi yok." Annesiyle konuşmaya çalıştığı her zaman bu küçük tartışmaları başlatan taraf hep o olurdu. Anlaşılmayı bekliyor ve annesi bu anlayışı ona göstermediğinde dayanamıyordu. En çok anlaşılmak istediği kişi ona bir yabancıymış gibi davranıyordu. Beklediği gibi annesinin kaşları anında çatılmıştı "Hasta bir beyine yenik düşen birini anlamamı bekleyemezsin. Yaşaman gereken hayatı, tüm şu gençliğini" uzanıp soğuk elleriyle Bri'nin suratına dokundu ve sonra nefretle kendini geri çekti " şu dört duvar arasında israf ediyorsun ve sonra gelip bana ağlıyorsun" ayağa kalkmıştı, ona bol gelen geceliği zayıf bedeninde komik duruyordu "Seni anlamak istemiyorum, çalışıp parasını ödediğim psikologların bunu benim yerime yapıyorlar zaten." Mutfaktan salona geçerken duraksadı, adımları daha demin söylediği cümlenin pişmanlığıyla tahta parkede titriyor gibi duruyordu. Doğru sözcükleri bulmaya çalışırken dili tutulmuş küçük yavru bir köpeğe benziyordu. Bri bir an için annesinin samimiyetine güvenebileceğini düşündü "Orada kafanı dik tut kızım, kimsenin sana zarar vermesine izin verme. Tüm bu hastalığına rağmen" elini havada salladı yıllarca besleyip büyüttüğü kızının bu halde olması onu yaralıyordu, hastalık kelimesi ağzından iğrenç bir şey söylüyormuş gibi çıkmıştı "hala güçlü biri olabilirsin ve bunun için bugünü seçmen güzel." Bri duyduklarını idrak etmeye çalıştı. Annesi şu an ona bir motivasyon konuşması mı yapıyordu cidden?. Yürümeye devam ederken motivasyon vermek konusunda asla başarılı olmadığını söylediği birkaç küçük cümle mırıldandı. Evet, annesi bu konuda berbat olsa da en azından uzun süre sonra ilk kez onunla konuşmayı denemişti.
Bri de en azından deneyebilirdi, güçlü olmayı.
İroni onu gülümsetti ve tost tabağını masasının kenarına itti. Çıkış kapısına doğru ayaklandı, yabancıya mesaj atmayı ihmal etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
This is The Real Story || Daddykink!
عاطفية"Eğlenebileceğin bir oyuncak değilim çocuk." || Gerçek bir connected2.me hikayesidir.||