Başlama tarihinizi buraya bırakabilir misiniz?----
Genç adam büyülenmiş gibi yolun karşısında kafede oturan sevdiğine bakıyordu. Dudaklarında ona bakınca her daim olan gülümsemesi ve onlara sevdiğine bakarken parıldayan iki adet göz bebeği de eşlik ediyordu. Genç kız da her kahkaha attığında bir kalbi durduracak kadar hızlandırdığından bir haber arkadaşlarıyla kahkahaların eksik olmadığı bir sohbetteydi. Bilseydi o her kahkaha attığında onu izleyen elaların titrediğini , neredeyse bir kalbi durduracağını atar mıydı o kahkahaları. Genç adam da ne duracak kadar hızlı atan kalbini umursuyordu ne de yavaş yavaş çiseleyen yağmuru. Etrafından gelip geçenlerin tuhaf bakışlarını da pek umursadığı söylenemezdi. Onun şu an tek odak noktası gözünü bile kırpmadan izlediği papatya kokulu sevdiğiydi. Kilitlenmiş bir şekilde camın ardında kahkaha atan genç kadına bakıyordu. Karanlığına ışık tutan, gözlerden ; onu hayata bağlayan gülümsemeden bir saniye olsun bakışlarını çekmek istemiyordu. Ona da böyle baksın, böyle gülsün ; o sevgi dolu, dört bir yanı merhametle donatılmış kalpte ona da bir yer ayırsın istiyordu. Sevgiye , merhamete aç kalbi belki bir gün ona da böyle bakar , böyle güler diye hep umut içinde bir bekleyişteydi. Ama kafasının içinde de hep bunun imkansız olduğuna dair sesler dönüp duruyordu. Sevdiğini izlemeye o kadar çok dalmıştı ki yağmurun bardaktan boşalırcasına yağdığını fark etmemişti bile. Onun düşüncelerinden ayırıp gerçek hayata döndüren ise sokakta yankılanan tiz bir fren sesiydi. Son kez sevdiğine bakıp sanki bu onu ıslanmaktan koruyacakmış gibi kapşonunu kafasına geçirdi ve evine gitmek için istemese de oradan ayrılmak zorunda kaldı.
Yağan yağmura aldırmadan evine doğru giderken karşıdaki çiçekçiye gözü takıldı. Her zaman olduğu gibi adımlarını yine oraya doğru attı. Kapıyı itip içeri girdiği an birbirine karışmış türlü türlü çiçeğin kokusu yüzüne çarpınca derin bir nefes alıp içeriye bir adım daha attı. Yağmurdan dolayı ıslanmış ve üşümüş bedeni içerideki sıcaklıkla biraz da olsa mayışmıştı. Yavaş adımlarla istediği çiçeğin olduğu reyona gelip aynı yavaşlıkla elini çiçeğe uzatıp aldı. Eline aldığı çiçeği burnuna götürüp derin bir nefes aldı bu güzel kokuyu solumak için. Satıcı alıştığı bu görüntüyü artık yadırgamıyordu bile çünkü alışmıştı bu adamın her gün gelip aynı çiçekten bir tane alıp gitmesine. Ki bugün de aynısı olmuştu. Elindeki çiçeği burnundan çekip kasaya doğru ilerledi her zaman olduğu gibi yine aynı notu kendisi yazdı ve fiyatı ödeyip çıkışa doğru ilerledi. Dışarı çıktığında yağmurun artık yavaşladığını ve hafif hafif çiselediğini gördü. Muhtemelen birazdan güneş de saklandığı bulutların ardından çıkacak diye düşündü. Yine aynı yavaş ve uyuşuk adımlar ezbere bildiği evin yolunu tuttu.
Tek katlı müstakil evin önüne geldiğinde yağmur artık durmuş güneş de gökyüzünde parlamaya başlamıştı. Bahçe kapısını açıp içeri girdi. Elindeki çiçekle kapının önüne geldiğinde son kez çiçeği koklayıp kapı pervazına bıraktı. İşte şimdi evine gidebilirdi .Bırakırken gözüne ilişen not fısıltı şeklinde dudaklarından döküldü.
Seni az seviyorum...Ben daha az...
-----