part 6

44.4K 570 394
                                    

Selam! Sonunda geldim. Bölüm atmayalı 1 yıl oldu... Artık boş zamanlarımda elimden geldiğince yazmaya çalışacağım. Hikayenin aldığı etkileşim beni aşırı mutlu etti bu kadar beğenileceğini hiç düşünmezdim. Hepinize çok teşekkür ederim bunun için. Yorumlarınızın hepsini okuyorum kahkaha attığım bile oluyor çok mutlu ediyor beni yorum atın bol bol. Söylemek istediğim başka bir şey; Elliot'un yaşını hep farklı yazmışım:( artık 27 'de karar kıldım. Ha bir de smut yazacağım, ilk kitabın konusu otursun dedim. Bunu söylemek istedim çünkü okumak istemeyenler olabilir bu çok normal ama şurada smut var diye uyarmak istemiyorum her seferinde. Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!! Seviliyorsunuz<3

Bugün annemi yolcu ediyordum. Saat sabahın 7'siydi ve biz havalimanındaydık. Bunun olduğuna hala inanamıyordum, annem dünyanın öbür ucuna gidiyordu ve ben yalnız kalıyordum. Onun ne kadar üzüldüğünün farkındaydım bu yüzden üzgün gözükmemeye çalışıyordum ki kendini daha fazla üzmesin. Kafamda binbir türlü soru vardı. Bu saatten sonra ne yapacaktım? Kendi başıma idare edebileceğime kendimi inandırmıştım bir hafta önce ama şu an gerçeklikle burun burunaydım, annem ciddi manada gidiyordu. Elini tutup gitmemesini söylemek istiyordum ama içimdeki bunu yapmak bencillik olur sesi beni durduruyordu. Babasız büyümüştüm, annem benim her şeyimdi. Benim için hayatı boyunca fedakarlık yapmıştı ve sıra bendeydi. Onu bırakmak zorundaydım.

Annemi geçitten yolcu etmeden önce son bir defa sarıldık. ''Seni çok seviyorum Alice, kendine dikkat et güzel kızım.'' dedi annem, ben de onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim dolu gözlerimden akan yaşları engelleyerek. Geçitten yürüyüp kaybolmasını izledim. Son bir defa arkasına bakmasını bekledim, ama annem arkasına bakmazdı.

Otobüsle eve dönüyordum, hani yeni hayatımın ilk günü diye saçma bir söz vardır ya, tam şu anki konumuma uyuyordu. Tek istediğim eve gidip yatağımda tüm gün dondurma yiyerek dizi izlemekti. Çalan şarkıyı durdurup saate baktım, 8 olmuştu. Gözüm güne kaydı. Cumaydı. Birden aklım çıktı. Bugün okul vardı, son bir haftayı annemle geçirip okula gitmediğim için zaman kavramını tamamen unutmuştum. İlk eve gidip giyinmeli, çantalarımı almalı sonra da okula gitmeliydim. Havalimanından evimiz 30 dakika falandı, direkt oraya giden otobüs hattına binmiştim. Stres yapmak yerine sakin kafa her zaman kazanır sözünü düşünerek kulaklığımı taktım ve camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Bu sözü de Bay Elliot'tan duymuştum, ilk defa işime yarayan bir şey yapmıştı.

Eve gelmiş, giyinmiş ve okula giden otobüsü beklemek yerine yürümeyi daha doğrusu koşmayı tercih etmiştim. Zaten ilk 2 dersi kaçırmıştım, daha fazla kaçırmak istemiyordum. Hava rüzgarlı ve yağmurluydu, Londra'daki her gün olduğu gibi... Şemsiyem yoktu, yağmura alışkındım. Bana dışarı çıkarken şemsiye almamı hatırlatan bir annem artık yanımda olmadığı için... Dramatik olmayı kes dedim kendi kendime fakat içimdeki anne kuzusu susmuyordu.

Şimdilik çok yağmur yağmıyordu zaten, umarım ben gidene kadar bastırmazdı. Beyaz botlarımla su birikintilerine basarak koşarken rüzgardan uçuşan eteğimi kapatmaya çalışıyordum bir taraftan.

Birden arkamdan korna sesi duydum. Dışarıdayken çalan her kornanın bana olduğunu düşünüp bakardım, biliyorum saçma bir alışkanlık. Arkamı döndüm. Bilin bakalım kimdi? Bay Elliot, namıdeğer yüzme hocam arabasıyla yanıma yanaşmıştı.

''Hey Alice, bu saatte ne arıyorsun burada, çoktan okulda olman gerekmiyor mu senin?'' dedi.

İçimden sana hesap verme mecburiyetinde miyim mal diye düşünürken onun öğretmenim olduğu aklıma geldi. Nedense onu hiç o konumda göremiyordum, belki de öyle hissettirmediği içindi.

''Merhaba Bay Crow, havalimanından geliyorum, ancak yetişebildim.'' dedim. Başımla selam verip yürümeye devam ettim. Ne? Kaybedecek zamanım yoktu.

Oh, daddy Ø daddy issuesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin