Danbi'den
Koşarak oradan uzaklaştım. İnanamıyordum.
Ah Soo Bin ah! Senin yüzünden bu genç yaşta öleceğim. Ben sadece basit bir şekilde otobüse binmiştim. Bu kadarı çok fazlaydı. Keşke şoföre söyleseydim.
Ama benimki de akıl. Ne diye tek başına gidiyorsun ki. Bundan sonra hiç bir yere tek başıma gitmeyeceğime dair aklımın bir kenarına not aldım ve hemen Soo Bin'i aradım. Telefon ilk çalışta açıldı.
"Alo canım? "hiç beklemeden hemen konuya girdim.
"Bin-ah benim acil bir işim çıktı, daha sonra çalışsak? "
bir an duraksadı.İçimden reddetmemesi için "Lütfen! Lütfen!" diye sayıkladım. Gerçekten şuan trip çekemeyecektim. Soo Bin bazen çocuk gibi olabiliyordu. Bu huyu bazen hoşuma gidiyordu ama şu an hiç çekemeyeceğim.
"Peki olur Ama yarın kesinlikle buluşalım tamam mı? "
Eğer Yeşil sizinle konuşurken bir cümlede aynı anda kesinlikle ve mi diyorsa bu kesinlikle demekti. Beni görmesede tebessüm ettim.
"Olur Yeşil. Ama bizim evde "
Onların sokağına gitmeye yeterince cesaretim yoktu . Ya yine karşıma çıkarsa? Ah bu riski göze alamam.
"Tamam ama o keklerden yaparsan anca gelirim. Neyse canım benim kapatmam lazım. Abim çağırıyor. Görüşürüz Danbi-shi" dedi ve telefonu kapattı.
Soo Bin'in abisinden başka kimsesi yoktu. Abisi Namjoon'u yıllardır görmemiştim.
Liseye ilk başladığımızda Bin ile beraber kayıt yaptırmıştık. Namjoon da gelmişti ve en son orada görmüştüm. Ailesini kaybetmesinden çok uzun yıllar geçmişti ama hâlâ çok soğuk birisiydi. Soo Bin ise tam tersi hayat dolu, sevecendir. Bunları düşünürken dalmış olmalıyım ki sert bir gövdeyle çarpışıp yere düşmem bir oldu. Kalçamı çok sert vurmuştum. Kafamı kaldırdığımda bir çift kahverengi gözle buluştu gözlerim.
Kahverengi gözlerin sahibine bakıyordum. Uzun siyah saçları vardı. Minik bir burnu ve çok dolgun dudaklara sahipti. Kokusu ise çok erkeksiydi. Elini nazik bir şekilde öne doğru uzattı. Ah kibar şey.
"İyi misin? " diye sordu.
Bebeğim seni görüp de üzülmek çok mantıksızcaydı. Kafamı onaylar gibi aşağı yukarı salladım. Bana uzattığı ele baktım. Hiç düşünmeden elimi elinin üstüne koydum ve gözlerimi ondan ayırmadan ayağa kalktım. Büyülenmiş gibiydim. Gerçekten çok çekici bir aurası vardı. Ona hayran hayran bakmaya devam ettim ama etkisi çok kısa sürdü.
Bugün olanları hatırlayınca hızla ellerimi onun ellerinin üzerinden çektim. Ona boş boş bakmaya devam edince sıkıldığını belli eder gibi iç çekti. Hızla toparlandım. Biraz utanmıştım. Yüzüme bir gülümseme ekleyip
"Çok özür dilerim ve Teşekkürler " dedim. Çantamı yerden alıp koluma geçirdim. Artık gitme vaktimin geldiğini anladım. Son bir kez selam verip yanından geçip gidiyordum ama o kolumdan tutup durdurdu. Bu hareketi biraz sarsılmama neden olmuştu çünkü biraz ileriye sendelemistim. Canımı acıtmamıştı ama ikinci bir sapığı daha kaldıramazdım. Korkuyla kolumdaki eline baktım. Bakışlarında bir anlam yoktu.
Yüzüme dikkatlice baktıktan sonra gülümseyip gitti.
Arkasından koşup ne için bu kadar baktığını sormam mı gerekiyordu?
Telefonumun titreşimiyle kendime geldim ve gelen mesajı açtım. Annemden di.
###Canım kızım, burada işler uzun sürecek gibi. Biraz daha geç geleceğiz. Kendine dikkat et.##
Kafamı toparladım ve saate baktım. Henüz 4 bile olmamıştı. Bende eve yürüyerek gitmeye karar verdim. Düşüncelerim yol boyunca bana eşlik etmişti. O sapık çocuk beni korkutmuştu ve bir saniye o yeniden görüşeceğimizi mi söylemişti? Daha neler, neyse ki beni tanımıyordu. Yani bir daha onu görmezdim.
Sessiz sokakta yürürken arada arkama bakıp duruyordum. Çünkü biri beni takip ediyormuş gibi bir his vardı. Belki paranoya yapıyorumdur dedim ve fazla önemsemedim. Sokağımıza gelince derin bir nefes aldım. Eve varana kadar hava kararmıştı.
Bugün olanları düşününce yeniden korktum. Bu kıyafetlerden kurtulmam gerekiyordu. Hızla yukarı çıkıp üstümü değiştirdim. Donut desenli pijamalarım çok havalıydı açıkçası. Mutfağa geldim ve atıştırmalık bir şeyler yemeye başladım. Tıka basa dolunca odama çıktım.
Kendimi yatağa yüz üstü atarak bugünü unutmaya çalıştım. Güzel şeyler düşünmeliydim. Mesela Lee Jong Suk ya da Hyung Sik.
Ben bu düşüncelere dalarken içeriden gelen kırılma sesiyle irkildim. Evde kimse yoktu. Çalışanlarda sabah gelecekti. Korkum git gide artarken salona indim.
Karanlık salonda hiçbir şey göremiyordum.
Elime bir vazo aldım ve etrafı araştırmaya başladım. Salonun ortasına çok yaklaşmıştım. Bir gölge olduğunu hissediyordum.
"Kim var orada ?" diye bağırdım
Gelen gülme sesine çok şaşırmış olmalıyım ki vazo elimden kayarak yerde bin bir parçaya bölündü.
Ses çok tanıdıktı. Ah Kahretsin !
" Küçük Eğlence ! "
Sanırım çok büyük konuşmuştum. Şimdi kurtul bakalım bu beladan Danbi hanım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EĞLENCE
Fiksi Penggemar"Bana bunu neden yapıyorsun ?" üzerime doğru gelmesini umursamayarak gözlerinin içine bakmaya başladım. "Çünkü sen benim Eğlencemsin. Ve şimdi beni eğlendir bakalım" söyledikleri gözlerimi büyütürken, dudakları çoktan boynumda gezintiye çıkmıştı. "...