Medya: Jungkook
"Küçük eğlence!"
Duyduğum sesle elimdeki vazo yerde parçalanırken donakalmıştım. İnanamıyorum. Bu sapık evimi nereden bulmuştu. Daha da önemlisi evde tektim ve savunmasızdım. Bağırmak istiyordum ama dilim tutulmuştu.
"Sen!" diyebildim sadece. Sesim korkulu çıkmıştı. Aramızdaki mesafeyi açmak için birkaç adım geriledim.
"Benden kaçabileceğini mi sandın ?" dedi ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Bana doğru yaklaşmaya başlayınca geriye doğru daha büyük adımlar attım. Gidecek bir yer kalmayınca üzerime hızla geldi ve duvara yapıştım. Sırtım duvarla sert çarptığından ağzımdan acı bir inleme kaçtı. Kollarını açıp küçük olan alanımı, beni duvarla kendi arasına alarak sıkıştırdı. Her iki tarafıma da kolunu koyarak kaçmamı engelledi. Korkudan yerine sindim. Yavaşça bana doğru eğildi ve aramızda 1-2 santim bırakarak keyifli bir kahkaha attı.
"Bugün kü eğlencemiz yarım kalmıştı değil mi ?"
"Benden ne istiyorsun ?"
Ah sesimin bu kadar savunmasız çıkmasından nefret ediyordum.
"Eğlence," düşünüyormuş gibi yaptı.
"Senden ne mi istiyorum. Öncelikle küçük bene attığın tekmenin özürünü istiyorum." O sana az bileydi. Gerizekalı sapık."Sapıklığın için birde özür mü bekliyorsun ? Hah. Rüyanda görürsün "
"Rüyamda neler gördüğümü bilmek istermisin ?"
Edepsiz sırıtmasıyla eğleniyor gibi gözüküyordu.
"İstemez" dedim ama pek ilgilenmiyormuş gibi
"Eğlence, bu arada adın neydi?" sorusunu yöneltti.
"Eben" diye içimden küfür ettim. Bakışları garip bir hal aldı. Galiba sesli etmiştim.
"Ah evet o kadın yokmu ?" gülümseyerek " Beni doğurttuğu günden beri iş yapmıyor." dedi. Bende onun gibi bilmiş bir Tavira girdim.
"Senin gibi birini doğurduktan sonra işini bırakmıştır normal olarak. Dünyaya böyle bir pisliğin gelmesine yardım ettiği için pişmandır." bunu ben mi söylemiştim ?
"Yanılıyorsun. Benim kadar yakışıklı birini dünyaya getirttiği için mesleğini zirvede bıraktı."
"Buna inanmamı beklemiyorsun, değil mi ?"
Omuzlarını silkti ve "Keyfin bilir." dedi.
Gözlerimi devirdim ve onu üstümden itmeye çalıştım. Ah çok güçlüydu. Zamanını okulda ders dinleyip beynini geliştireceğine, spor salonlarında geçirdiği belli oluyordu.
Bileklerimden tutarak beni engelledi."Şşş, sakin ol. Sana hiçbir şey yapmayacağım. Sadece tek bir soru soracağım "
"Sor"dedim bıkkın bir sesle.
"Beni neden reddettin ?"
"Neden kabul edeyim. Oradan bakınca sürtük gibi mi görünüyorum ?" dudakları yukarı kıvrıldı ve alaylı bir ses tonuyla
"Evet" dedi. Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Ne diyeceğimi bilemedim. Ne sanıyorsun kendini. Piç. Sapık. Adi pislik. Defol!
Bunların hiçbirini söyleyemedim. Yüzüne nefretle bakarken bana iyice sokuldu ve boynumu öpmeye başladı. O iğrenç dudakları boynumda ıslaklık bırakmaya başlıyordu. Buz gibi olurken çırpınmaya çalıştım ama bileklerimi başımın üstünde, tek eliyle sertçe tutuyordu. Diğer eliyle de ağzımı kapıyordu. Ağlamaya başlamıştım. Beni bırakması icin yerimde debeleniyordum ama hiçbir sekilde milim kıpırdamıyordu. Boynumdaki işi bitince kafasını kaldırdı. Uzunca yüzüme bakmaya başladığında gözlerinde bireylerin parladığını gördüm. Sağ eliyle göz yaşlarımı sildiğinde bayılacak gibi oldum. Kesinlikle kilitlenmiştim hareket edemiyordum. Bakışları dudaklarıma kaldığında yavaşça yaklaşmaya başladı. Dudaklarımız konuşsan birbirine değecek kadar yakınlaştığı sırada kapı çalındı. Kafasını kaldırırken yüzündeki ifade kızgınlığa benziyordu. Soo Bin'in bağırışlarını duyuyordum.
"Yah! seni kiçibe aç şu kapıyı!"
"Ah !" diye inledi
"Bu burada bitmedi. Görüşeceğiz, Eğlence " dedi ve göz kırpıp , arka pencereden kaçtı. Korkuyla ona bakarken kapı tekrar çalındı. Hemen üstümü toparladım ve kapıyı açtım. Soo Bin kapıyı çok çalmış olmalı ki sinirli gözüküyordu. Hemen ona sarıldım. Bi an şaşırsa da o da bana sarıldı."Seni çok seviyorum"
"Ben de seni Danbi salağı ama kapıda donalım mı?" diyince hemen ayrılıp onu içeri aldım. Tekli koltuğa otururken o da tam karşıma oturdu.
"Bir şeyler içmek ister misin ?" diye sordum.
"Sıcak bir çikolataya hayır demem " yüzüme bir tebessüm kondurup "Emrin olur" diyerek ayağa kalktım. Mutfakta suyu ısıtıcıya koydum ve tekrar Bin'le konuşmaya başladım. Olanları unutmam zaman alacaktı.
"Biliyor musun ? Bu kadar çok çikolata yiyip nasıl kilo almıyorsun merak ediyorum" diye sorunca kahkaha atmaya başladık.
"Şu an ergen gibi Uff benim metabolizmam hızlı demek isterdim ama benim yaşam kaynağım çikolata beni seviyor ve sevgisini bana kilo aldırmayarak gösteriyor" gülmeye devam ediyorduk. Su ısınıca kupalara sıcak çikolatayı döktüm. İkisi çok sıcaktı ve tutamazdım. Soo Bin'inkini ona uzattım.
"Belli oluyor. Al şu bardağı da içeriye gidelim. Elim yandı" dedim.
Gülerek salona geçerken salonun ışığı yüzlerimizi iyice aydınlattı. Bin bir an durdu. Ona baktığımda dikkatle boynumu inceliyordu.
"Senin boynuna ne oldu ?"
"Ne olmuş ?" dedim. Çenesinin ucuyla aynayı gösterdi. "Bir bak istersen" dedi. Hemen bardağı masaya bıraktım ve aynanın karşısına geçtim. Gördüğüm manzarayla şoka uğradım. O pisliğin öptüğü, zorla öptüğü, yer kıpkırmızıydı. Buse gülmeye başladı.
"Bizim küçük kız kimle yaramazlık yapmış bakalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EĞLENCE
Fanfiction"Bana bunu neden yapıyorsun ?" üzerime doğru gelmesini umursamayarak gözlerinin içine bakmaya başladım. "Çünkü sen benim Eğlencemsin. Ve şimdi beni eğlendir bakalım" söyledikleri gözlerimi büyütürken, dudakları çoktan boynumda gezintiye çıkmıştı. "...